29 Aralık 1991

Büyük davete katılıyoruz, galiba…

BüYüK davete sadece sekiz yıl kal­dı. Elele vereceğiz, kolkola gireceğiz ve sekiz yıl sonra, hep birlikte katıla­cağız bu büyük da­vete. Hazırlıklarımızı tamamla­yabildik mi acaba? Ayakkabılarımızı boyatttık, pırıl pırıl parlattık mı? Gömleklerimiz arasından en gözdesini seçtik, bir kez daha ütüden geçirdik mi? Gömleğimizin yakaları ve kol ağızları, bir mermer sert­liğinde ve bir mermer pürüz­süzlüğünde katılaşabildi mi? Gömleğimiz ve giysimizle en çok uyuşabilecek renk ve desendeki kravatımızı seçtik, bir kenara ayırdık mı? Üze­rinde yemek damlası lekeleri olup olmadığını gözden ge­çirdik mi? Ceket ve pantolonumuz da lekesizdir, inşallah... Onların ütüleri de umarız, kusursuz yapılmıştır. Sakal traşı olmamız gereki­yor... Saçlarımızı tarayıp, be­lirli bir düzene sokmamız ge­rekiyor... Sadece görünümümüze de­ğil, hareket biçimimize, ko­nuşma terbiyemize, yemek yeme görgümüze de pek çok dikkat etmemiz gerekiyor. Yalnız biz değiliz davetli olan... Yabancılar da var çünkü, bu davette... Ve yabancılar arasında, dostumuz olanı da var, düşmanımız olanı da var, dost sandığımız olanı da var... Alt bölümü kaideli içki bar­dağının nasıl tutulacağını bil­mek zorundayız bu davete katılmadan önce... Sofrada, tabağımızın sağı­na sıralanmış bıçaklarla, so­luna dizilmiş çatalların önce hangisiyle başlayacağımızı, sonra hangileriyle ne zaman devam edeceğimizi de kesin­likle öğrenmek zorundayız. Davete katılan tüm kişiler­le hangi yöntemlerle tanışa­cağımızı, onların içinden hangisiyle hangi konuları, ne kadar süre içinde konuşmamız gerektiğini de önceden öğrenmemiz gerekiyor. Tanıdık iki kişi görüp, koşa­rak onlara yaklaşmak ve tüm davet süresince onlara yapışık kalmak gibi bir yanlışlık yap­mayız, herhalde. Ne kadar çok değişik kişiyle tanışabilir ve konuşabilirsek, hem o kadar çok kişiyi yakın­dan tanıyabilmiş oluruz, hem de o kadar çok kişiye kendi­mizi yakından tanıtabilmiş oluruz. Hangi yemekle hangi içkiyi içmemiz gerektiği yanısıra, iç­ki içerken nerede ve ne zaman durulması gerektiğini de ön­ceden biliyor olmamız, davet­te başımızın ağrımasını önle­yecektir. Yemek süresince ağzımıza attığımız her lokmamızı çiğne­meden önce, dudaklarımızı birbirine yapıştırıp, kapama­mız ve lokmamızı ondan son­ra çiğnemeye başlamamız, bi­ze belki artı bir puan kazan­dırmayacaktır ama... Bunun aksini yapmamız du­rumunda, üzerimize yağacak eksi puanlardan korumuş ola­caktır bizi... Davete katılmadan önce le­kesiz olduklarını kesinlikle gözden geçirdiğimiz giysileri­mizi, davet süresince de leke­lenmekten korumak için aşın bir duyarlılık göstermek zo­runda olduğumuzu peşinen kabul etmeliyiz. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği, çok daha önceden başladılar bu davete katılma hazırlıklarına. Her iki büyük ülke de, ken­dilerinin oluşturdukları kirli­likleri, elele verdiler, yine ken­dileri temizlediler. Sovyetler Birliği ayrıca, kendine de çeki düzen verdi, kendini de insanlarını da bu büyük davete hazırlamaya başladı. Orta Avrupa ülkeleri ile Balkan ülkeleri de şimdi harıl harıl bir telaşla, bu büyük da­vete katılabilme hazırlıklarını sürdürüyorlar. Bir yüzyıla “endüstri” damgası vuran Batı ise, çamaşırların daha kolay ve daha beyaz yıkan­ması uğruna... Kişilerin bir yerden öteki yere kendi sahip oldukları araçlarla gidip gelebilmeleri uğruna kirlettiği doğayı şim­di, davet saatinden önce akla­yıp, paklamaya, yıkamaya uğ­raşıyor. Büyük davete sadece sekiz yıl kaldı. Yirmibirinci Yüzyıl’a da­vetliyiz... Yirmibirinci Yüzyıl’a gidi­yoruz hepimiz, sekiz yıl son­ra... Özür kabul edilmiyor, ma­zeret dinlenilmiyor bu davet­te... Dünyanın tüm insanları­nı, tüm ülkelerini, tüm kül­türlerini, tüm doğasını eksik­siz bekliyor bu davetine, Yir­mibirinci Yüzyıl. Ve tüm insanlar ve tüm ül­keler, Yirminci Yüzyıl’ ın pet­rolünün, Yirminci Yüzyıl’ ın endüstrisinin oluşturduğu maddesel zenginlik şımarıklığının kabahatlerinden ken­dilerini arındırıp, tertemiz giysileriyle, tertemiz kimlik­leriyle ve... Tertemiz insan öz­lükleriyle katılmaya hazırlanıyorlar bu büyük davete... Şimdi bir süreden bu yana bizde de ayakkabılar boyanı­yor, pırıl pırıl parlatılıyor... Gömleklerin en gözdesi seçi­lip, mermer pürüzsüzlüğün­de ütüleniyor... Kravatların, giysilerin leke­siz olanları seçiliyor, sakallar traş ediliyor, saçlar özenle ta­ranıyor. Bilmeyenlerimizle, alt bölü­mü kaideli bardağın nasıl tu­tulacağını, çatalın ve bıçağın nasıl kullanılacağını öğreni­yoruz, sofrada yemek, üç kişinin önünde konuşma adabı öğreniyoruz ve... Tüm dünya insanlarıyla birlikte büyük davete katıl­maya hazırlanıyoruz, görünü­şe bakılırsa, biz de...

Etiketler:, , , , , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title