17 Kasım 1991

Kurtar bizi Şey… tan!

  BAŞINA gelmedik ka­za kalmadı, adamca­ğız yine de akıllanmadı. 'Bu sahaların sana gıcığı var aslanım" dediler... Fayda et­medi. "Gel vazgeç şu sev­dadan da sana şöyle doğru dürüst bir iş bulalım, gül gibi geçinip gidiver" dediler… Yine bir işe yaramadı. Adam etten kemikten yapıl­mış bir insan değil de taştan be­tondan, demirden çelikten ya­pılmış bir heykel sanki. Ne laf anlatılabiliyor, ne söz geçirilebiliyor. “İnadım inat, adım kel Mu­rat” diye dayatırcasına bir tu­tumla "I-ıh" diyor da başka birşey demiyor. “İlle de döneceğim sahalara yeniden” diye tutturdukça tut­turuyor. O niyeymiş?... Ne yapacakmış sahalara yeniden dönüp de?.. “Takımımın bana ihtiyacı var" diyor "Kurtaracağım mil­leti bu üzüntüsünden, bu umutsuzluğundan...” Bu şeytanın dilinin altında birşey var ama, o birşeyi bir tür­lü dilinin ucuna getirip, oradan çıkaramıyor. Üstelik, inkar da ediyor dili­nin altında var olduğunu bildiğimiz o birşeyini: “Kendim için birşey istiyor­sam namerdim" diyor. Tüm tasası, derdi, kendisine ve arkadaşlarına inanan ve umut bağlayan kişileri, bu umut­suzluklarından kurtarmak, onların yüzlerini biraz olsun gül­dürebilmekmiş... “işte bu nedenle dönmek is­tiyorum sahalara, yeniden" di­yor. Ayakkabının topuğuna cila ni­yetine sürülecek kadar bile akıl yok bu Rıdvan'da. "Trabzon'da ayağının bileği­ne yediğin o tekmeden sonra da mı tövbe etmemiştin bu işe?" Vallahi de, o görünmez kaza­dan sonra da tövbe etmemiş. “Neresi görünmez kazaydı onun Rıdvan?... Seni oyun dışın­da bırakmak için, seni saha­dan uzaklaştırmak için özel su­rette hazırlanmış, özel surette planlanmış bir tekmeydi o..." Her tekme, bir oyuncuyu sa­dece geçici olarak uzaklaştırabilirmiş sahadan. “Tıpta tedavinin çareleri tü­kenmez” diyor “Her derdin bir devası vardır misali, her tek­menin sebep olduğu sakatlığın da mutlaka bir çaresi bulunur. Hiçbir çarenin mev­cut olmadığı durumlarda bile, yine de bir çare vardır. O çare­sizlik içindeki çare ise zaman­dır. Zaman her derdin her acı­nın çaresidir." Birinci kazasından sonra sa­halara döndüğünde, doğru dürüst bir oyun oynayamadığının farkında mı, peki? "Ne yapabilirdim ki?" diyor “Rahat bıraktılar da oynama­dık mı?" Takımı bırakıp gidenler ol­muş... Bu kez de mecburen ve de mecburiyetten çekilmiş bir kenara. “Onbiri kim derleyip topar­layıp, bulabildiyse, o gün o çık­mıştı sahaya...” Pekiii... O olaydan sonra yeni­den tedavi görüp, sahalara yeni­den döndüğünde de pek başarılı bir oyun çıkaramadığını kabul ediyor mu? Tribünler rahat bırakmamış bu kez... Tribündeki seyirciler seyirciliklerini unutmuşlar, bir­birlerine girişmişler. “Kurallara uygun bir oyun mu oynayacaktık, yoksa biz se­yirci durumuna düşüp, tribün­deki seyircileri mi seyredecek­tik, bunu karıştırdık, kendimi­zi şaşırdık...” İşte tam o sırada gelmiş omu­zuna ikinci kazası. "Ona da görünmez kaza de­me, lütfen Rıdvan... O da önce­den hazırlanmış, planmış bir eylemdi...” İster görünür cinsinden, ister görünmez cinsinden olsun "bu seferki kazanın Çok büyük bir kaza" olduğunu kendi de kabul ediyor... Sadece kazanın değil, tedavisinin de büyükçe olduğu­nu ve biraz da fazlaca uzun gel­diğini de kabul ediyor. "O zaman da mı bu işe tövbe etmek gelmedi aklına?” Yemin ediyor, değil tövbe et­mek, pişmanlık duymak bile gelmemiş aklına. Örümcek ağı örercesine bir sabırla ve de düşman çatlatan bir inatla hayli uzun bir süre beklemiş, durmuş saha dışında. “Günü geldiğinde, sahadaki yerimi nasıl olsa alacağımı bili­yordum" diyor. Rıdvan'ın, hem de kasten, bunca tekmelenmelere karşın, bunca sakatlanmalara karşın, bunca saha dışına çıkarılmalara karşın, nedir bu ısrar ve inadı­nın sebebi? “Fenerbahçe'nin, bir türlü yakasını bırakmayan makus talihinden mutlaka kurtarıl­ması gerekiyordu" diyor “Tüm Fenerbahçe taraftarları da be­ni kurtarıcı olarak ilan etmiş­lerdi. Onların, (Kurtar bizi Rıd­van... Kurtar bizi Şeytan) slo­ganlarıyla beni bu tarihsel görevime davetleri karsısında daha fazla kayıtsız kalabilmem mümkün müydü?.. Taraftarla­rım beni göreve çağırıyor ola­caklardı ve ben vefakar ve de çilekeş taraftarlarımın (Kurtar bizi Rıdvan) feryatlarına kulaklarımı tıkayacaktım şeklin­deki bir felsefeye asla itibar etmemişizdir." Fenerbahçe'lilerin Rıdvan’ı tarihsel görevine davet feryatla­rı bu kadarla da kalmamış. "Benim, o bir milimetresine bile bin canımı feda etmeye hazır olduğum güzel vatanımın türlü çeşitli köşelerini her ziya­retimde (Açız... Açız... Yıllardır açız... Yıllardır bir lokma şam­piyonluk tadamadık... Şampiyonluğa açız...) feryatları karşı­sında kayıtsız kalmaya insan yüreği mi dayanır? Soruyo­rum... İnsan yüreği mi daya­nır?” Çıkarmış, atmış ceketini ve... "Soyunuyorum işte, var mı diyeceğin?" demiş yeniden so­yunmuş bu işe. Sahalara dönmeye karar ver­diğine göre, hiç mi korkmaz kahraman Rıdvan, tekmeden, sakatlıktan? "Bu saatten sonra tekmeden, sakatım demekten korkulmaz" diyor “Gayrimümkünü mümkün kılabilmek için mümkünleri gayrimümkün hale getir­mek mümkündür ama bu da kimseye bir fayda sağlamaz.” Başından bunca kaza geçme­sine karşın, bunca kez sakatlan­masına karşın bırakılmasına karşın Rıdvan, “inadım inat, adım kel Murat" dercesine bir ıs­rar ve inatla şimdi yeniden dön­dü sahalara… Haydi, haydi, haydi… Hep bir­likte seyredelim onu…

Etiketler:, , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title