Menü
Kategoriler
09-2010
50 Yıl öncesinden 50 yıllar sonrasına
01 Eylül 2010 2010
  “Düşürülmüş Cumhurbaşkanı” Celal Bayar, elinde fötr şapkasıyla salona girdi. Bir iki adım arkasından, “düşürülmüş Tarım Bakanı” Nedim Ökmen geliyordu. Kendisine gösterilen yere gelince Celal Bayar, oturacağı sandalyeye fötr şapkasını koydu ve üstüne oturdu. Gazeteciler, kendilerine ayrılan bölümde birbirlerinin yüzlerine bakıp, ses çıkarmamaya özen göstererek güldüler. Cumhurbaşkanlığı koltuğundan sonra bir sanık sandalyesine oturan seksen yaşını aşmış bir kişinin bu ortamdaki dalgınlığını, şimdi pek azı yaşamda olan meslek ağabeylerimiz nedense hoşgörüyle karşılamadılar. Yanyana oturanlar, alaycı gülüşlerini birbirlerinin kulaklarına bir şeyler fısıldarken de sürdürdüler. Yargıçlar Kurulu Başkanı Salim Başol, ilerideki her duruşmada dinleye dinleye ezberlediğimiz “Sanıklar getirildiler; bağlı olmayarak yerlerine alındılar” tümcesiyle duruşmayı başlattı. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra oluşturulan Yassıada Mahkemesi’ndeydik. Basının, “Köpek Davası” adını verdiği davanın duruşması başlamıştı. Başsavcı Ömer Altay Egesel, sanıklar hakkındaki iddiasını yineledi. İddia, özetle şöyleydi: “Afgan Kralı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a, türü ‘Afgan Tazısı’ olarak bilinen değerli bir tazı armağan etmişti. Cumhurbaşkanı Bayar da bu tazıyı, kendi armağanı olarak Ankara Hayvanat Bahçesi’ne göndermişti. Ankara Hayvanat Bahçesi, Atatürk Orman Çiftliği’nin içinde olduğundan, Atatürk Orman Çiftliği de Tarım Bakanlığı’na bağlı olduğundan, olayın ikinci sanığı olarak da dönemin Tarım Bakanı Nedim Ökmen yargıç karşısına çıkarılmıştı. Yargıç Salim Başol, savunmasını yapması için sanık Celal Bayar’a söz verdi. Celal Bayar ayağa kalktı, sandalyesinin üzerinde şimdi ezilmiş, yassılaşmış duran şapkasına baktı, sonra iki adım yürüyerek mikrofona yaklaştı ve… Onun o gün orada söylediği üç tümceyi, izin verin, bugün 50 yıl önceki not defterimden okuyayım: “Benden müdafaamı mı istiyorsunuz? Böyle bir dava sebebiyle karşınıza çıkarılmış olmam, benim için cezaların en büyüğüdür. Başka söyleyeceğim yoktur.” Yerine döndüğünde, sandalyesinin üzerindeki ezik, yassı şapkasına bir kez daha baktı ve… “Bu kez bilerek” değil, “Bu kez de bilerek” diye başlayacağım tümceme ve şöyle sürdüreceğim: “Bu kez de şapkasının orada olduğunu bilerek ve bu kez de özellikle şapkasının üstüne oturmak istediğini belirterek oturdu sandalyesine…” Sonradan öğrendik, onun bu davranışı da bir protesto eylemi imiş meğer. Kendisinin de içinde bulunduğu bir siyasal iktidara karşı, bir buçuk ay her gün, sokaklara, meydanlara dökülerek, “istifa, istifa” eylemleri yapan öğrenciler cephesinin hem de ön sıralarında yer almama karşın, onun bu sözlerini ve onun, anlamını sonradan öğrendiğim “şapka üzerine oturmak” protesto eylemini, yaşamım boyu yararlanabileceğim bir “ders notu” olarak geçirdim o gün not defterime. * * * 50 yıl önceki bu olayı bugün neden anımsadığımı ve daha da önemlisi, bu olayı yazmayı bugün neden, kesinlikle yapmam gereken bir görev olarak benimsediğimi de anlatayım. “Zulmün tahsis ettiği sabit ikametgâhım” sözleriyle tanımladığı Hasdal’da iki yıldan bu yana, tutuklu bulundurulan K. Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi, 16 Ağustos 2010 günü yargıç karşısına çıkarıldığı Silivri Duruşmaları’nda, savcının ileri sürdüğü iddialar karşısında savunma yapmak gereği duymadı, yalnızca görüşlerini açıklamakla yetindi. Bir asker için iddiaların ve iftiraların en “yıkıcısı” olan “Türk Devleti’ni yıkmak” gibi bir sözüm ona iddiayı ciddiye almayıp, kendini savunma gereği duymayan Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin bu onurlu davranışı, Türk Hukuk ve Siyasal Tarihi’ndeki yerleri yanı sıra, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin onurlarla dolu tarihindeki çok özel yerini de kesinlikle alacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir Cumhurbaşkanı’nın, makamının onurunu korurken gösterdiği özeni 50 yıl sonra bugünkü kuşaklara örnek olarak aktarmamız ne denli görevimiz ise… Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin genç bir “muvazzaf subay”ının, omuzlarında taşıdığı “askerlik onuru”nu korumak için gösterdiği özeni, 50 yıllar ötesinden anımsamak ve 50 yıllar ötesinden örnek alınmak amacıyla bugünden belgelememiz de, o denli ulusal ve toplumsal görevimizdir. Bir güncel haber niteliğinin çok çok ötelerinde, bir tarihsel belge değeriyle içerdeki sayfalarımızda yayımladığımız K. Plt. Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin görüşlerini okurken, asla kuşkumuz yok, sizin de göğsünüz gururla kabaracak ve sizin de umutlarınız, umarız, yeniden yeşermeye başlayacak.
Bir Cevap Yazın
*
Menu Title