01 Haziran 2015

Oyunun Sonundaki Alkışlar

  Sanıyoruz ki, bu seçimde de yine iktidardaki bir partinin yaptıkları ile muhalefetteki partilerin yapacaklarını değerlendireceğiz. Sanıyoruz ki, bu seçimde de yine iktidardaki partinin kırdığı umutlarımızla, muhalefetteki partilerin yeşerttiği umutlarımızı değerlendireceğiz. Sanıyoruz ki, bu seçimde de yine son birkaç yılımızın gündemindeki partileri tek tek değerler terazimizin kefelerine oturtacağız ve yine kimine “Sen gel”, kimine “Sen bekle” diyeceğiz. Söylemesi zor ama, yine de söyleyeceğiz: Bu seçimde demokrasicilik oynamayı bir yana bırakmamız gerekecek. Çünkü bu seçimde yaşamımız yanı sıra onurumuzla da ilgili olarak çok önemli ve kesin bir karar vermek sorumluluğuyla yüzyüze geleceğiz: Bize güvenilerek emanet edilen bir ülkeye sahip çıkabilmeyi hakedip, etmediğimiz konusunda kendimizi yargılayacağız ve kendimizle ilgili kararımızı kendimiz vereceğiz.   * * * Shakespeare’in sık sık kullanılan “Dünya bir tiyatro sahnesidir ve biz de bu sahnede rolümüzü oynayan birer aktörüz” sözü, demokrasi için de geçerlidir. Demokrasi de bir tiyatro sahnesidir ve bu sahnede de rollerini oynayan aktörler vardır. Tiyatro sahnesindeki bir aktörün, her düşündüğünü sahnede söyleyemeyeceği, doğru olduğuna inandığı her eylemi sahnede yapamayacağı örneği, demokrasi sahnesindeki oyuncular da kendi kişisel düşüncelerini ve kendi kişisel doğrularını sahnede her istedikleri zaman açıklayamazlar. Demokrasi sahnesinde de tüm sözler ve hareketler, sahne dışında bir yönetmen tarafından saptanır ve aynen tiyatro sahnesinde olduğu gibi, demokrasi sahnesinde de o yönetmenin saptadığı biçimde uygulanır. Yönetmen, sahnedeki merdivenin en üst basamağına çıkaracağı aktörü yüzlerce sanatçı arasından seçen, ona kral rolünü veren, kral giysileri giydiren, başına kral tacı takan ve onu önce sahneye, sonra sahnedeki merdivenin en üst basamağına çıkaran… Sonra da ona orada, önceden saptadığı sözleri, önceden saptadığı ses tonunda söyletirken, öte yandan merdivenin alt basamaklarındaki yardımcı oyuncuların “hal ve gidiş”lerini de ayarlayan “sahnede görünmeyen” kişidir. Oyun sonrasında seyirciler bir yandan sahnedeki oyuncuları alkışlarken, bir yandan da o oyunculara “Yap” dediğini yaptıran, “Yapma” dediğini yaptırmayan sahne arkasındaki yönetmeni de alkışladıklarını bilirler ama… Kendi alkışlarını hakeden ya da hiç hak etmeyen kişilerin gerçekte kendileri olduğunun çoğu zaman, nedense, ayırdına bile varmazlar. Kendini “sahnede görünmeyen yönetmenin” oluşturduğu saman alevi bir coşkuya kaptırarak, ülke yönetimini sahnedeki A ya da B adlı partiye, C ya da D adlı kişiye teslim etmek kararı verirken Türk seyirci, önce bir süre düşünüp, kendi yapısı, kendi yaşamı ve kendi onuru konusunda kendi kendini yargılamak zorundadır. Varlığı kendine emanet edilmiş bir ülkeye sahip çıkabilmeyi hak ettiğine bu ön yargısıyla karar verdikten sonra ancak, hem “sahnede görünmeyen” yönetmeni bir kenara itebilecek, hem sahnedeki oyunun üstüne çıkabilecek ve… Hem de, en önemlisi de, bu ülkeyi kendine emanet edecek denli ona güvenen Atatürk’e minnet, şükran ve vefa borcunun, hiç değilse bir taksidini ödemiş de olacaktır… Ki, gerçek alkışı da işte bu son kararı nedeniyle hakedecektir.

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title