19 Aralık 1993

Güvercin bekçisinin ettiği iş

Bizim ünlü film yönetmenimiz Sinan Çetin son birkaç yıldır Türkiye’de ne denli büyük bir başarının sahibi ol­duysa, Fransızların ünlü film yönetmeni Claude Lelouche de, 70’li yılların başlarında Fransa’da o denli büyük bir başarının sahibi olmuştu. Bu günlerde bizim hü­kümetin ileri gelenleri Sinan Çetin’ in filmle­rinden ne denli çok keyif alıyorlarsa, o günlerde de Fransızla­rın ileri gelenleri Cla­ude Lelouche’ün film­lerinden o denli çok keyif alıyorlardı. Bu ortak benzer­likleri dışında bizim Sinan Çetin’ le, Fransız'ların Claude Lelouche’ü ara­sında bir de benzemezlik vardı. Fransa’nın sorumlu kişileri Sinan Çetin’i pek tanımıyorlardı ve o nedenle de ona, Fran­sa’nın tanıtımı amaçlı bir film yaptırmayı düşünmüyorlardı ama... Türkiye’nin sorumlu kişileri Claude Lelouche’ü çok iyi tanı­yorlardı ve o nedenle de ona, Türkiye'nin tanıtımı amaçlı bir film yaptırmayı hem düşünü­yorlardı, hem de çok istiyorlar­dı. Paris'te uzun yıllar Türki­ye'nin Turizm Ataşesi olarak görev yaptığı yıllarda, kişisel ka­rizması yanısıra, kişisel çabalarıyla da Fransız turistlere Türki­ye'nin yolunu gösteren, öğreten ve açan Mukadder Sezgin, Tu­rizm Bakanlığı Müsteşarlığı’ na atandıktan sonra Türkiye’nin ta­nıtımı konusundaki çalışmaları­nı daha da genişletti ve… Türkiye'ye gelen Fansız turistlerin sa­yısında ve niteliğinde sağladığı artışların, Fransa dışındaki ül­kelerden gelen turist­lerin grafiğinde de oluşması için tüm gü­cüyle kollarını sıvadı. Mukadder Sez­gin, Türkiye'nin dış ülkelerde etkin bir biçimde tanıtılabilmesi için işin en başında yapılması gereken işi, işin en başında yaptı ve... Yeni çalışmalara girişmeden önce tüm deve güreşi afişlerini elinin tersiyle bir ke­nara iterek, Türkiye’nin tanıtımı konusunda güne değin yapılan çalışmaların kısır döngüsünü bir çırpıda kı­rıverdi. Mukadder Sezgin’ in bun­dan sonra yaptığı ikinci büyük hamle, Türkiye'nin tanıtımının, profesyonel bir yetenek ve sanatsal bir gözlemle etkin bir bi­çimde yapılması konusundaki görüşünü uygulamaya geçir­mek oldu. Claude Lelouche’ ün adı, tam bu zamanda geldi Müsteşar Sezgin'in aklına. Ünlü Fransız yönetmen Cla­ude Lelouche, Turizm Bakanlığı Müsteşarı Mukadder Sezgin’in aklına geldikten iki hafta sonra ise, Türkiye’ye geldi. Mukadder Sezgin, makamının ağırlığıyla birlikte, dostluklarının hatırını da ortaya koya­rak Fransa'nın bu ünlü film yö­netmeninden, Türkiye’yi tanıtı­cı ve özendirici bir film hazırlamasını istedi. Bu öneriye karşı koyabilecek kadar güç bulama­dı kendinde Claude Lelouche. Ve kendisinden istenilen bu filmden önce, kendi bir koşul öne sürdü: “Türkiye'yi başkalarına tanıtabilmem için öncelikle, kendim tanımalıyım” dedi “Önce bir Türkiye’yi tanıma gezisi yapayım, ondan sonra da film çalışmalarıma başlayabilirim..." “Türkiye hakkında çok şey duyduğunu, fakat Türkiye’yi ilk kez şimdi gördüğünü söyle­yen Claude Lelouche, bu iste­ğinin başüstünde kabul edil­mesinden sonra bir eline bavu­lunu aldı, öteki koluna sekrete­rim dediği sevgilisini taktı ve “Pamukkale senin, Antalya benim, Konya onun, Ürgüp, Göreme bunun” diyerek başla­dı Türkiye’yi uygulamalı ola­rak tanımaya... Claude Lelouche ve sekre­teri, Turizm Bakanlı­ğı’nın üst düzey bir gö­revlisinin eşliğinde bir aydan fazla bir süre “Türkiye’yi tanıma” gezilerini sürdürdük­ten ve o görevlinin yar­dımıyla Türkiye’yi ger­çekten tanıyabildikten sonra Ürgüp, Göreme’ye gel­diklerinde, bu gezilerini de, ya­şamlarını da, bu peri bacaları kentinde noktalamak tehlike­siyle burun buruna geldiler. Fransız konuklarımız Ür­güp, Göreme’ye geldiklerinde, ben de küçük aktör İlker İnanoğlu ve büyük aktör Cüneyt Arkın’ın peri bacaları arasında birlikte çevirdikleri "Küçük Kovboy” filminin çekimlerini izlemek için orada bulunuyor­dum. Eskimeyen eski dostlarım­dan biri olan Mukadder Sez­gin, benim de Göreme'de oldu­ğumu duyunca telefonda gö­rüşmek istedi. "Fransız konuklarımızla sen de ilgilenirsen çok memnun olurum” dedi “Kapadokya'da kalacakları birkaç gün içinde kendilerine yörenin il­ginç bölümlerinin gösterilip, tanıtılması çalışmalarına, rica edeyim, sen de katılıver...” Bir dost telefonundan gelen bu dost isteğini, bir "Müsteşar buyruğu” olarak kabul ettim ve... Çocukluğumdan buyana kimbilir kaç kez adım adım dolaştığım Kapadokya' bir kez de, devletimizin bu ünlü Fran­sız konuğuyla dolaştım. Claude Lelouche'a bir yan­dan çevrede her adım başında karşılaşılan ilginç görüntüler hakkında bilgi verdim, bir yan­dan da ondan, bisiklet yarışçı­larıyla ilgili ve büyük filmlerin­den biri olan “Sarı Mayo" hak­kında bilgi aldım. Fransız yönetmenin kendi konuşurken de, benim anlattıklarımı dinlerken de sık sık havalara, yüksek yerlere bakması dikkatimi çekti. Sorumdaki "niçin”i tek sözcükle yanıtladı: “Güvercinler” dedi. Onun baktığı yere baktım. Birkaç güvercin vardı. "Bu yörede çok güvercin olduğu dikkatimi çekti" dedi “Türkiye’nin tanıtılmasında bunlardan çok yararlanabili­rim." Bir taş pencerenin pervazı­na konmuş, karşılıklı birbirle­rine bakışan iki güvercine bir kez daha baktım ve Claude Lelouche'a döndüm: “Güvercinlerden mi de­mek istiyorsun?” dedim. Başını birkaç kez öne arka­ya doğru salladı: “Elbette” dedi “Elbette o güvercinlerden yararlanmak istiyorum...” Aramızda bir yanlış anlaş­ma olduğunu sandım, tane ta­ne sordum: “Türkiye'nin tanıtımında mı güvercinlerden yararlan­mak istiyorsun?” dedim. Başını yine birkaç kez öne arkaya doğru salladı ve... Yüzümdeki şaşkınlık ifadesini görünce, kafasının içindekileri açıklamak gereği duydu: "Türkiye iki yıl önce bir askeri darbe tehlikesi içine girdi ve şimdi iki ay sonra da, demokratik bir seçimle bu döneme kesinlikle son veri­yor” dedi. Bu kez, "Eeee?” dercesine baktım yüzüne. Claude Lelouche şöyle sür­dürdü: “Türkiye’nin dışındaki tüm dünya, ülkenizi faşist bir ülke olarak tanıyor” dedi “Oy­sa bir aydan buyana ben bambaşka bir Türkiye gör­düm, dışarıda bana tanıtıla­nın dışında bir Türkiye tanı­dım...” Turistlerin sıcak güneş, in­ce kum, mavi deniz ve hatta tarihsel kalıntılardan önce bir ülkede, huzur aradıklarını söyledi. “Gidecekleri ülkede güneşden, denizden önce, huzur olup olmadığına bakar turist­ler' dedi "Askeri rejimle yö­netilen hiçbir ülkede huzur olmadığını ise herkes bilir... Ben Türkiye’yi, yüzlerce, bin­lerce, mümkün olabilse, onbinlerce güvercinin göğe doğ­ru havalanmasıyla sunmak isterim dünyaya... Çünkü iki ay sonra ülkenizde demokra­tik seçimler yapılacak... Ülke­nize yeniden huzur geldiğini tüm dünyaya, işte u güver­cinlerle ilan etmek istiyo­rum...” Tatlı bir zevk veren ulusal heyecanla Claude Lelouche'un bileğine sarıldım: "Gel hemen arabaya gide­lim” dedim “Bak seni nereye götüreceğim..." Göreme ile Ürgüp arasın­da, adı Güvercinlik olan küçü­cük bir yerleşim merkezi var­dır. Bu yerleşim merkezinin hemen yanı başında, birbiriyle ikişer ikişer karşılıklı dev ka­yalar vardır. Kırk, elli metrekare kadar bir alanı dört yönünden çevreleyerek göğe yükselen bu ka­yaların birbirlerine bakan yüzeylerine, tarihin kimbilir han­gi döneminde küçük küçük, binlerce güvercin tüneği oyulmuştur. Güvercinler bu tüneklere tünediklerinde, arka bölümle­ri dışarıda kalmaktadır. Bu ne­denle de kakalarını tünekleri­ne değil, dışarı yaparlar. Kayaların orta yerindeki boş alan, bu nedenle, güver­cin kakasıyla doludur. Bilme­yenler için söyleyeyim, gü­vercin kakası ise, en ucuz ve galiba da en yararlı çiçek gübresidir. Güvercinlik halkı, güver­cin kakalarını teneke teneke satarak, önemli bir gelir sağlarlar. Bu nedenle de güver­cinlerin ürküp de, o kayalarda­ki tüneklerinden vazgeçme­meleri için, kayaların olduğu bölgeyi büyük bir sessizlik içinde korurlar. Güvercinleri ürkütecek ka­dar gürültü çıkarılmasını önle­mek için Güvercinlik halkı meğer para toplamış, çevrede gürültü çıkarılmaması için ka­yaların olduğu yere bir bekçi tutmuş. Bekçinin eline de, koca­man bir av tüfeği vermiş. Arabamızı yolun bizi götü­rebileceği noktaya kadar sürdükten sonra, Güvercinlik'in, köye adını veren güvercinlik bölümüne kadar olan ikiyüz metrelik uzaklığı yürüyerek gittik. Göğe yükseldikçe tepeleri birbirine daha da yakınlaşmış gibi görünen kayaların ortası­na geldiğimizde Claude Lelouche dört bir yanına baktı, yükselen kayaları ve yüzeyle­rindeki binlerce güvercini gör­dü ve... Bir anda çıldırdı: "İşte ben bunu hayal edi­yordum. İste istediğim buydu” diyerek bir yandan bağırmaya, bir yandan zıplamaya, bir yandan da var gücüyle elle­rini birbirine vurmaya başladı. Ömür boyu “çıt" sesi duy­mamış binlerce güvercin, Fransız konuğumuzun bağıra­rak ve el çırparak çıkardığı gü­rültü üzerine bir anda, hep bir­likte havalandı. Telaşla çarpan binlerce çift kanatın çıkardığı ses yetmiyormuş gibi güvercinler bir de, dört kayanın tepesi arasından görünen gökyüzünü bir­kaç saniye süreyle kapattılar, bizi o süre içinde yarı karan­lıkta bıraktılar. Güvercinler, kimbilir ne zaman dönmek üzere, kimbilir nerelere uçup gittikten sonra Claude Lelouche, bir türlü dindiremediği coşkusuyla el çırpıp, zıplamasına ve “işte bunu hayal ettim hep... İşte bunu istiyordum hep...” diye­rek bağırmasını sürdürdü. Claude Lelouch’ün sesi ve bizim nefesimiz, iki el üstüste patlayan bir silah sesiyle kesil­di. Güvercinlik Köyü halkı­nın, güvercinlikteki sessizliği koruması için tuttuğu eli av tüfekli bekçi, tüfeğini hepimi­zin üzerine doğrulttu, “eşek gibi anırıp, katır gibi tepine­rek" güvercinleri ürkütüp ka­çıran içimizdeki “o hayvanoğlu hayvanın" kim olduğunu öğrenmek istedi. Claude Lelouche ve sevgi­lisinin "Türkiye'yi tanıma’’ gezisi orada, Güvercinlik’te noktalandı ama... Orada, o anda, her iki ko­nuğumuzun yaşamlarının da noktalanmamış olmasını Tu­rizm Bakanlığı üst düzey gö­revlisi de, ben de, yaşamımı­zın büyük bir ortak başarısı olarak kabul ettik. Claude Lelouche sonunda yeniden geldi Türkiye'ye, Turizm Bakanlığı’mızın istediği tanıtım filmini çekti, hazırla­dı. Lelouche'ün "Türkiye" belgeselinde, güvercinlerin göğe yükseliş sahnesi yoktu. Onun yerine, Mevlana tür­besindeki bacalardan birinin üstündeki yuvaların­da leylek­lerin kanat çırparken saptanan görüntüle­ri yer aldı...

Etiketler:, , , , , , , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title