07 Şubat 1993
“Toprak Reformu” kim haklı çıkardı?
Yılardır sözü edilen toprak reformunun gerçekleşmesine, iki ay kadar bir süre kalmıştı. Haziran'ın ilk günü yürürlüğe girecek yasada Urfa'nın pilot bölge seçildiğinin ve uygulamaya
Urfa'dan başlanacağının yer alması. Türkiye'nin gözünün daha şimdiden Urfa’ya dikilmesine yetmişti.
Urfalı’lar ise, sosyalist romantizmden daha değişik bir biçimde algılıyordu toprak reformunu:
“Yani zenginin elindeki, misal, yüz dönümlük toprak, söz gelimi, yüz parçaya bölünecek ve hiç toprağı olmayan, mesela, yüz fukaraya birer dönümlük parçalar halinde dağıtılacaktı.” Urfa’nın içinde de, köylerinde de toprak reformu bu biçimde algılanması, Urfalı’ nın zengininin kafasında da, fukarasının kafasında da bol soru işaretli kuşkular oluşturuyordu.
“Yani devlet, bana dedemin dedesinden miras kalan ailemizin malı toprağımızı elimizden alacak, bölüp bölüp, yıllardır yanımızda çalışan ırgatlara dağıtacak, öyle mi?”
Zengininin kafasındaki bu kuşkusunun ve korkusunun yanı sıra, Urfalı’ nın fukarasının kuşkusu ve korkusu ise, kafasından çok yüreğinde oluşuyordu:
“Devlet, ağamızın elinden toprağını alıp parça parça bize dağıtırsa, ağamızın yüzüne nasıl bakarız sonra biz? Bir dara, bir derde düştüğümüzde, hangi yüzle ağamızın yanına gidebiliriz de (Aman derdime bir çare, ağam)" diyebiliriz?”
Çalışmak için her mevsim konu komşuları, eşleri ve çocuklarıyla kamyonlara dolarak
Çukurova’ya göç etmek zorunda kalan Urfa köylüleri için toprak reformu ekonomik ve siyasal anlamının çok ötesinde duygusal bir anlam da taşıyordu.
O yıllarda üst düzey devlet memurlarının yanına yaklaşamadıkları yetmiyormuş gibi topraksız köylüler, bir iki ay sonra başlayacak toprak reformu yasası uygulamasıyla ilgili olarak Urfa'ya gönderilen görevlilerin yanına yaklaşamamak şöyle dursun, onları gördüklerinde kaldırım değiştiriyorlar, onlardan kaçıyorlardı.
Kendilerinden fukara vatandaşların kaçtıkları
“reform memurları” ise, geniş toprak sahibi zenginlerden ve birkaç köy sahibi ağalardan kaçıyorlardı.
Ekonomik güçlerinin belirli bir etkinlik sahibi de yaptığı bu kişilerle bir kahvehanede aynı masada çay bile içmek, kendi görüşlerine göre, haklarında çok çirkin dedikoduların çıkmasına neden olabilirdi.
Yani, yıllarca Türkiye solunun da, sağının da dilinden ve gündeminden düşmeyen toprak reformu, örnek bölge olarak seçilen Urfa'da iki ay sonra başlatılacaktı ama... Toprak reformu konusu, sanki sıkıyönetim komutanlığı emriyle yasaklanmış gibi, çeşitli kesimlerin, kendilerinden de çeşitli çekingenlikleri, ürküntüleri, kuşkuları ve korkuları nedeniyle Urfa'da pek ağza alınmıyordu. Çünkü hiçbir kesimden hiçbir kimse, konuyu bir başka kesimden bir kimseyle konuşamıyordu.
Kendisine doğru koşan üç dört yaşındaki torununa bir dedenin kollarını açması ölçüsünde bir içtenlikle konuk karşılamanın, toplumsal bir terbiye olduğu Urfa'da o yıllar gazeteciler, Urfalıların bu geleneksel kültürlerini de aşan bambaşka bir sıcaklıkla karşılanıyorlardı.
Suyu berrak bir vahaya kendilerini atarcasına bir çöl susamışlığıyla koşuyorlardı gazetecilere, Urfalıların zengini de, fukarası da. Çünkü her ikisi de, ancak gazetecilerle rahat rahat konuşabiliyordu toprak reformunun gerçekte ne olduğunu, ne olmadığını, ne olacağını, ne olmayacağını…
Urfa’ya kimbilir kaçıncı gidişimde bir gün, Akçakale ilçesinden Urfa’ya dönmeye hazırlandığım sırada, Meşrefe Köyü’nden gelmiş üç dört kişinin ısrarlı ve içtenlikli çağrılarına uydum, Akçakale-Urfa yolundan birkaç kilometre içerdeki Meşrefe Köyü’ne onlarla birlikte gittim.
Ortasında köyün yerleştiği uçsuz bucaksızmış gibi görünen toprakların iki üç kilometre ötesinde, bir bölümü gökdelen örneği yükselen araç gereçleriyle
Devlet Su İşleri’nin teknik elemanları, toprağın kimbilir kaç metre derinlerinde su arıyorlardı.
Önce o çalışmaları gösterdiler bana:
“Toprak reformu gerçekten bizim lehimize bir olay olsa, böylesi çalışmalar yaptırır mı hiç devlet burada?” dediler
“Toprağı yetmiyormuş gibi, ağaya yerin altından şimdi de su çıkarıyor devlet...”
Meşrefe Köyü'nde, köyün erkekleriyle birlikte oluşturduğumuz kocaman bir çember düzeninde oturduk, öyle başladık konuşmamıza.
1975 yılı Urfa'sının ve Urfalı’ların 1975 yılının tek konusu toprak reformu, doğal olarak o gün bizim sohbetimizin de tek konusu idi.
Yasayla ve yasanın uygulamasıyla ilgili soru sormalarını beklediğim sırada Meşrefeli'ler bir dosya çıkardılar, dosyadaki kağıtlardan bir şeyler okumaya başladılar:
“Yeryüzünün hangi ülkesinde toprak mülkiyeti dağılımında büyük bir dengesizlik varsa, o ülkede toprak reformu sorunu da vardır.
Toprak mülkiyetindeki dengesizlik, çünkü kendi yarattığı sorunu da arkasından getiren bir huzursuzluk kaynağıdır.”
Meşrefeli’lerin sözlerini kestim:
“Bir dakika, bir dakika” dedim
“O okuduğunuzu ben yazdım... Siz bana benim iki üç ay önce yayımlanan yazımdan bir bölüm okuyorsunuz...”
Benim şaşırdığımı görünce, gülmeye başladılar:
“Biz de sizi zaten o nedenle davet ettik köyümüze” dediler
“Yazdığınız bu yazıları size hatırlatalım da, toprak reformu konusunda biraz daha aydınlatın bizi istedik...”
Bir şeyler söylememe fırsat bırakmadan, okudukları bölümün altındaki paragrafı da okudular:
“Bu huzursuzluk, yaşamlarını toprağa bağlamış kişileri (Toprak sahipleri) ve (Topraksızlar) diye değişik gelir sahibi sınıflara bölerek, salt ekonomik boyutlar çerçevesinde kalmamaktadır.
Ekonomik nitelikleri ve nicelikleri, bu sınıflardan birini (Ezenler), ötekini ise (Ezilenler) sınıflarına dönüştürünce, toprak dağılımındaki dengesizlik, ekonomik dengesizliğin sınırlarını aşmakta ve toplumsal bir dengesizliğin kaynağını oluşturmaktadır.
İşte bu noktaya varılan ülkelerde toprak reformu, bir sorun olmanın dışına taşmakta, o ülke için artık bir gereksinim olmaktadır.”
Yazdığım yazının her sözcüğünü harf harf hatırladığımı söylememe karşın dosyadaki yazımı okuyan muhtar,
“Hele daha sonrasına gelelim” diyerek okumasını sürdürdü:
“Türkiye’de ise toprak reformunun çok daha geniş yönlü bir görünüşü ve anlamı vardır. Türkiye’de toprak reformu, salt bir ekonomik sorun, salt bir toplumsal gereksinim olmanın da ötesinde, devlet ile halk arasındaki ilişkinin ciddiyetini ve içtenliğini belirleyen bir anlam da taşımaktadır.
Toprak reformu Türkiye’de, (Devlet gücü)nün ağırlığını gösterebilecek bir terazidir ve (Devlet baba)nın, evladına beslediği sevginin sıcaklığını saptayabilecek bir termometredir.”
Yazımı okuyan muhtar, dosyayı bana doğru uzattı, yazımın bu bölümünün her satırının altına çektiği kırmızı çizgileri gösterdi:
“Bir başka deyişle Türkiye’de devlet, (Sınırsız) toprakları üzerinde bir çeşit derebeylik özentisiyle at oynatan toprak ağalarına karşı ve karşın giriştiği toprak reformu uygulamasında ağaları hizaya getirebilecek güçte midir, yoksa... Ağalar mı bu konuda devleti yenik düşürebilecek güçtedirler?
Topraksızlık nedeniyle ekonomik ve toplumsal sıkıntılar içinde kıvranan evlatlarını devlet, bu ezik durumlarından gerçekten kurtarmak istemekte midir, yoksa... Onların ağızlarına birer parmak toprak reformu balı çalarak, reform girişiminden kimseyi gücendirmeden sıyrılmak eğiliminde midir?
Toprak reformu, devletin gücünü ve içtenliğini belirleyecek bir ölçü niteliğinde olduğa için, işte bu özelliğiyle çok daha derin bir anlam ve çok daha büyük bir önem taşımaktadır, Türkiye’de.”
Meşrefe Köyü muhtarı, iki ay kadar önce yayınlanan yazımdan bu bölümleri okuduktan sonra, içtenlikle sordu:
“Yazınızda sorduğunuz bu soruların cevaplarını merak etmekteyiz şimdi” dedi
“Toprak reformu bilek güreşinde bakalım ağalar mı devletin bileğini bükecek, yoksa sonunda devlet mi ağaları dize getirecek?”
Ellerimi iki yanıma açtım, bu sonucu görebilmemiz için bir süre daha beklememiz gerektiğini söyledim.
“Cevabını beklediğimiz tek soru bu değil” dedi muhtar "Devlet baba, sıkıntılar içinde kıvranan evlatlarını bu ezik durumlarından gerçekten samimiyetle kurtarmak mı istemektedir, yoksa ağızlarımıza birer parmak toprak reformu balı çalarak bizi oyalamakta mıdır?”
Yine iki yanıma açtım ellerimi:
“Onu da bekleyeceğiz, o sorunun cevabını da bir süre sonra hep birlikte göreceğiz” dedim.
Sadece muhtar değil, Meşrefe’nin öteki kişileri de gülümsediler, benim pek çok iyi niyetli olduğumu söylediler.
"Biz pek merak etmiyoruz bu soruların cevaplarını” dediler
“Bütün bu toprak reformu gürültüsünün, oyalamadan başka bir şey olmadığını şimdiden görebiliyoruz. Ve iddia ediyoruz... Bu toprak reformu hikayeleriyle uyutuluyoruz, aldatılıyoruz.”
Ağa topraklarında karın tokluğuna çalışmak zorunda bırakılmış, yarı köle durumundaki köylülere Urfa’da
“azad” diyorlardı.
Kendinin de bir
“azad” olduğunu söyleyen köylü karıştı söze:
“Bütün uyutma ve aldatma maksadına rağmen toprak reformu, aslında bir devlet için mesele değildir” dedi
"Kuvvetli idareciler getirirsin bu işin başına, mesele hallolur. Tarım reformu da bir mesele değildir aslında. Kanallar açarsın, toprağı sularsın. Gübre getirirsin, traktör getirirsin, tarım reformunu da halledersin. Burada asıl mesele, insan reformu meselesidir. Biz kıraçlaştık mı, biz çöktük mü, bizi kimse düzeltemez. Büyüklerimize biz, asıl bu meselemizi anlatmak isteriz. Biz, aslında bu meselemize bir çare bekleriz. Bize toprak vermişsin, vermemişsin, öyle pek önemi yok... Önemli olan bizimle oyun oynamasın devlet...”
Bir hafta sonra da,
“azad"ın o gün söylediği bu sözlerini yazdım gazetede, harf harf.
Fazla değil, o günden sonra sadece iki ay geçti... Toprak reformu yasasının yürürlüğe gireceği ve pilot bölge Urfa'da ilk uygulamanın başlayacağı 1 Haziran günü geldi. 1975 yılının o günkü irili ufaklı tüm gazetelerimiz, o günkü manşetlerinde tarihsel bir müjde ulaştırdılar önce Urfa'ya, sonra tüm Türkiye’ye.
“Toprak reformu nihayet başlıyor”du... “Urfalı’lar bugün kendi topraklarına kavuşuyorlar”dı... “Hükümetimiz, tarihsel görevini yerine getiriyor”du...
Bu başlıkların ya altında, ya üstünde ise,kimi gazetelerin hatta birinci sayfasının yarısını kaplayan büyüklükteki fotoğraflarında, kendilerine sanki
Allah' a dua ediyorlarmış gibi verdirilen beceriksiz pozlarında Urfalı bir iki köylü yurttaş, sanki tüm Urfalı’ların ve Güneydoğulu’ların simgesi imiş gibi, başta Allah’ına, sonra kaderine, sonra şansına, daha sonra da talihine, kısmetine şükürler üstüne şükürler ediyordu.
Tüm Türkiye o gün, yasayı ve gazeteleri gözleriyle gördükleri için ülkede toprak reformunun başladığına inandı ama...
Zenginiyle fukarasıyla, ağasıyla azabıyla, sadece Urfalı’lar
“Acaba?” dediler o gün, bu konuda...
Devletin tüm girişimlerine karşın, yüzyıllarla tanımlanan deneyimleri sonucu Urfalı’lar, kendilerini bir türlü inandıramadılar toprak reformunun gerçekten başlayacağına da, gerçekten biteceğine de...
Yirmi yıla yakın bir süre geçti aradan, galiba onlar haklı bu iddiadan…
Etiketler:Azad, devlet, Devlet Su İşleri, Fukara, Görev, Gübre, hükümet, Irgat, Köle, Köy ağası, Meşrefe, Muhtar, Pilot bölge, Toprak reformu, Urfa, Yasa, Zengin