Röportaj yapmaları için buluştuğumuzda da, bir dost ortamında rastlantı sonucu bir araya geldiğimizde de meslektaşlarım bana merakla hep, “Gazeteciliğe ne zaman başladın?” diye sorarlar; sonra anlattıklarımı sabırla dinlerler, dinlerler, dinlerler, yine de sorularının yanıtını alamazlar.
Çünkü gazeteciliğe ne zaman başladığımı ben biliyor değilim ki, onlara söyleyeyim.
“Valla, ilkokulun üçüncü sınıfındaydım…” diye başlıyorum, sonra bir elimde silgi, öteki elimde boya kalemleriyle Ordu Gazi İlkokulu’ndaki ilk duvar gazetesini nasıl çıkardığımı anlatıyorum, bire beş, belki bire on, on beş katarak.
Oradan taa, iki yıl sonrasına, Talas’a geçiyorum. Bugünlerin A4 ölçüsünde bir kağıdın önlü arkalı iki sayfasından oluşan “Talas” adlı bir okul gazetesinin hazırlandığı odanın kapısı önünde kaç tur attıktan sonra kapıyı tıklatıp, içeri girebilme cesaretimi nasıl topladığımı, okul gazetemizi çıkaran son sınıf ağabeyimizin, yazımı değil ama “iki üç sınıf büyü de ondan sonra heves et bu işlere” diyerek beni nasıl reddettiğini anlatıyorum; ardından, bu kovulmamın hazırlık sınıfında bile beni bir yaşam deneyimi diploması sahibi yaptığını övünerek söylüyorum.
Talas’ta son sınıfta değil ama üçüncü ve dördüncü yıllarımda, iki arkadaşımla birlikte, tek yapraklı, iki sayfalı “Talas”ı ben çıkarıyordum.
Öğretmenimiz Mr. Remaker “bu işe” ilgimi görünce beni, “Boy Scouts” adlı bir izci gazetesine abone yaptı. Bu gazetede çok ilginç kısa bilgiler de vardı. Yaz aylarında bu bilgileri çeviriyor, evimizin olduğu Ordu’da, kentin köklü gazetesi Gürses’e götürüyordum. Bu bilgiler, “Tercüme eden: Mete Akyol” imzasıyla Gürses’te yayımlanıyor, benden bile çok, evimizde bir sevinç oluşturuyordu.
Lise eğitimimi yaptığım Tarsus Amerikan Koleji’e ayak bastığım an, orada el koyacağım bir okul gazetesi olmadığını görünce, kendi ellerimle bir okul gazetesi yaptım.
Boyuna posuna baklındığında gazetemiz, teksir makinesiyle basılan, dört yapraklı, dört sayfalı ufak tefek bir okul gazetesiydi ama, adıyla sanıyla aslında “kocaman bir gazete” idi. Sayfalarının sayısına, yapraklarının boysuzluğuna bakmayın; adı, en az düşlerimiz denli kocamandı. “The College Times” adımızla, umutlarımızın arenasının sınırsızlığında, “The New York Times”, “The London Times”, “The Los Angeles Times” gazeteleriyle aynı kulvarda koşuyorduk.
“The College Times”ın yayınına, yaz tatillerinde ara veriyorduk. “Eylül’de görüşmek üzere” deyip, tüm arkadaşlarımız birbirimizle vedalaşıyorduk ve evlimiz evimize, köylümüz köyümüze gidiyorduk. Bu arada ayırdında olmadan, ilk “home office” yöntemiyle çalışmaya başladım.
Evimizin bir köşesinde İngilizce’den çocuk öyküleri çevirileri yapıyordum, evimizin bu kez bulunduğu Ankara’da, Ulus gazetesine götürüyordum, Ulus gazetesinin çarşamba günleri yayımlanan “Çocuk Sayfası”nda dab u öyküleri keyifle okuyordum.
Tarsus’ta ikinci sınıfta okuduğum yıl, aralarında can dostum Ali Cengiz Dolunay’ın da olduğu bir otobüs dolusu arkadaşım, hafta tatili için gittikleri Adana’dan dönerlerken büyük bir trafik kazası geçirdiler.
Şükürler olsun, hiçbiri ölmedi ama, yazıklar oldu, hemen hepsi yaralandı.
O gece karar verdim, Hürriyet Gazetesi’ne bir mektup yazdım ve Hürriyet’in Tarsus muhabiri olmak için başvuruda bulundum. Bu başvurumu nasıl yaptığımın, Hürriyet’in Tarsus muhabiri olarak nasıl çalıştığımın ve okul müdürümüz Mr. Maynard’ın yüce hoşgörüsüne nasıl tanık olduğumun, 22 Ocak 1955 tarihli Hürriyet’te yayımlanan imzalı ilk röportajımı hazırlarken öğretmenim Haydar Göfer’in yardımının ve bana foto muhabirliği yapmasının öyküsünü merak edenler, tüm bunları “Bir Başkadır Benim Mesleğim” adlı kitabımda ayrıntılarıyla okuyabilirler.
Ankara’da, üniversite yıllarımda babamdan gizli Yeni Sabah ve Dünya gazetelerinde yaptığım “kaçamak” çalışmalarımdan sonra sözleşme imzalayarak Ekim 1959’da Milliyet’te çalışmaya başladım.
Kaç kilometresini koştuğumu çok iyi bildiğim, daha kaç kilometresini koşacağımı bilemeyeceğim gazetecilik maratonumun çeşitli dönemlerinde bana sık sık sorulan sorunun yanıtını şimdi siz verin lütfen:
“Sahi… Ben gazeteciliğe ne zaman başlamışım?”
* * *
Ben "yaşadığım" herşeyi tüm ayrıntılarıyla ve tüm içtenliğimle yazdıktan ve siz bu yazdıklarımı okuduktan sonra, yalnızca bu soruyu değil, daha birçok soruyu birlikte yanıtlarız.
Etiketler:gazeteciliğe ne zaman başlamışım?, mete akyol, röportaj