09 Ocak 1994
Abdülhamid’in hiç duyulmamış hazin hikayesi
Bir zamanlar donanmasının yelkenlerini atlastan, halatlarını ibrişimden yaptırabilecek denli güçlü olan
Osmanlı İmparatorluğu, meğer öylesine sıkıntılı bir döneme girmiş ki, donanmasına bir gemi, iki üç top alabilmek için, Padişah'ının kişisel mücevher koleksiyonunu satmak zorunda kalmış.
Sultan Abdülhamid'in
kişisel mücevher koleksiyonunun,
İttihat ve Terakki Partisi Hükümeti tarafından 1911 yılında
Paris'te
bir otelde, açık arttırmayla satıldığını, kuşkusuz, bugüne değin siz de duymamıştınız.
Çünkü bu tarihsel gerçeğimiz, hiçbir tarih kitabımızda yer almadığı gibi, o yıllardaki gazetelerimizde de yer almamıştır.
Padişahının mücevher koleksiyonunun, devlet eliyle
Paris'te bir otelde açık arttırmayla satışa çıkarıldığı haberini bu nedenle, bu işin içindeki birkaç görevli dışında hiçbir
Türk duymamıştır, böylesi önemli bir olaydan o görevliler dışında, hiçbir
Türk'ün haberi olmamıştır.
Oysa bu açık arttırma, 1911 yılı
Avrupa sosyetesinde bir
“kapmaca yarışı” başlatmış, satışın yapıldığı iki haftalık sürenin ilk gününde ise
Paris’te özel bir heyecan yaratmıştır.
Türk basını ve dolayısiyle
Türk halkı bu olayı, üzerinden 78 yıl geçtikten sonra, ancak 1989 yılında duyabilmiştir.
Şayet üç kişi arasında, saygısal düzeyde bir dostluk ilişkisi bulunmasaydı,
“Türk basınına en geç yansıyan olay’’ özelliği de taşıyan bu haber, bilir misiniz,
“Basına hala yansımamış olması” özelliğini bugün de koruyor olacaktı.
Bu olayın ortaya çıkış öyküsünü okurken, öykünün özünde, bu dostluğun örgüsünü de göreceksiniz.
Turizm ve Tanıtma Bakanlığı eski müsteşarı
Mukadder Sezgin, bu görevinden önce
Paris’teki
Turizm Ataşeliği görevinde bulunduğu sırada, sık sık dolaştığı ve merakla izlediği eski kitaplar, resimler, elişleri satılan yerlerin birinde, üzerinde
Sultan Abdülhamid’in adının bulunduğu büyük boy bir kitap görmüş.
Kitabı alıp, şöyle bir göz attığında ise bunun,
“Sultan Abdülhamid'in Mücevher Koleksiyonu"nun
satışa çıkarıldığı açık arttırma için hazırlanmış bir katalog olduğunu anlamış.
Satıcının istediği paraya itiraz etmeyi düşünmemiş bile, bu katalogu satın almış.
Paris’te, aynı merakı ve aynı titizliğiyle yıllarca araştırdıktan sonra, bulabildiği anda ve yerde ise hemen satın aldığı
Fikret Mualla tablolarıyla donanmış
Ankara’daki
evinde
Mukadder Sezgin birgün, bu olaydan söz açtı:
“Sultan Abdülbamid'in mücevherlerinin Paris'te bir otelde, açık arttırmayla satıldığını hiç duymuş muydun?” dedi.
Ve zaten
“Hayır” olacağını bildiği yanıtımı beklemeden dolaplarından birini açtı, içinden kocaman bir kitap çıkardı, önüme koydu:
“İşte o açık arttırmanın katalogu" dedi ve bunu
Paris’te
nasıl bulduğunu ve satın aldığını anlattı.
Büyük boy katalogun içinde, mücevherlerin o zamanın tekniğine karşın üstün bir titizlikle basılmış fotoğrafları ve altlarında da hem katalog numaraları, hem
“tesbih”, “sigara tabakası”, “taç”, “kolye”, “yüzük”, “bilezik” gibi adları, hem de
“inci”, “elmas”, “yakut”, “platin”, “altın” gibi tanımlamaları vardı.
Katalogun giriş sayfasında ise, açık arttırmanın yapılacağı yer ve tarih belirtilmişti:
Açık arttırma,
27 Kasım-11 Aralık 1911 tarihleri arasında
George Petit Galerisi ile Hotel Drouot salonlarında yapılacaktı.
Dostluğumu ortaya koyarak
Mukadder Sezgin'den
bu katalogu bir süre için bana vermesini rica ettim.
“Kütüphanelere giderim, bu tarihteki gazeteleri bulur, karıştırırım ve bu satışın gerçek öyküsünü ortaya çıkarırım” dedim.
Mukadder Sezgin, konuyu bu noktaya getireceğimi bildiğini belirten bir biçimde gülümsedi:
“Zaten ben de senden bunu isteyecektim” dedi
“Şu işi bir kurcalarsan, kimbilir neler çıkar altından..."
Dökümantasyon uzmanı olan eşim, bir yandan 1911 tarihli gazeteleri satır satır taradı, bir yandan
Sultan Abdülhamid'le
ilgili tüm kitapları okudu, çeşitli arşivleri inceledi ve günlerce çalışmasının sonucunu şöyle özetledi:
“Çeşitli kitaplarda, Sultan Abdülhamid'in mücevherlere olan merakı konusunda çok bilgi var, hatta hükümdarlığı süresince, içi mücevher dolu bir çantayı, cuma namazları dahil, gittiği her yere, su çantası adıyla arkasındaki bir kişiye taşıttırdığı da var ama" dedi
“Mücevherlerini Paris’te sattırdığı konusunda hiçbir yerde, tek satır bilgi yok.
Eşim bunları söyledikten sonra, bir de
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne başvuracağını ve bu konuda orada bir arşiv taraması yapmak istediğini söyledi.
Yetkili makamlardan izin aldıktan sonra,
“iğne ile kuyu kazarcasına" bir titizlikle yaptığı araştırmasının
"ödül”üne,
sonunda kavuştu.
Ve
“İşte aradığın belge” diyerek, iğneyle kazdığı kuyunun dibinden çıkardığı bu
“ödül”ü getirdi, masama koydu.
“Meclis-i Ayan Riyaseti” başlıklı bir kağıtta yazılı olan ve örneğini bu sayfalarda gördüğünüz belge şöyleydi:
Hakan-ı sabıkdan müntakil ve Osmanlı Bankası’nda mahfuz bulunan mücevherattan murassa nişanlarla bir kıymet-i tarihiyye ve milliyyeyi haiz olanlardan ma’adası, hükümetin nezaret ve mes'uliyyeti altında füruht olunmak üzere Donanma-yı Osmani İ'ane-i Milliyye Cem'iyyeti menfa'atine terk olunmuşdur. Meclis-i A'yan ve Meb'usunda kabul olunan işbu layihanın kanuniyyetini ve kavanin-i devlete ilavesini irade ederim."
Altında,
Maliye Nazırı, Sadrazam ve Mehmed Reşad'ın
imzaları bulunan ve
Sultan Abdülhamid’ in
el konulup,
Osmanlı Bankası’nda
korunan mücevherlerinin,
Osmanlı Donanması Cemiyeti yararına hükümetin denetimi ve sorumluluğu altında satılması hakkındaki bu “kanun",
20 Mart 1327 (1911) tarihini taşıyordu.
Eşim bu belgeyi bulup, ilk kez gün ışığına çıkardıktan iki
gün sonra, o zamana kadar yüzünü görmediğim, fakat kendisini yazılarından
“yakından" tanıdığım ve dostum diyebileceğim kadar sevdiğim ve güvendiğim
“Paris’teki dostum”, meslekdaşım
Vivet Kanetti’den şu mektubu aldım:
“İsteğin üzerine Hotel Drouot'ya gittim ve senin bana sorduğun soruyu, ben de müdüre sordum. 27 Kasım-11 Aralık 1911 tarihlerinde otellerinde yapılan bu açık arttırmayla ilgili olarak o günlerde özel bir bülten yayınlanmış meğer. Tabii, kendisi daha önce böyle bir konuyu bilmediğinden, bunun farkında değildi. Benim ricam üzerine araştırma yapınca buldu bu bilgileri ve çok şaşırdı. Fotokopisini gönderdiğim bu bültende mücevherlerin satışa çıkarılmalarıyla ilgili tüm bilgileri bulacağın gibi, hangi parçanın kime ve kaça satıldığının bilgisini de bulacaksın."
Vivet Kanetti, kendisine gönderdiğim mektubuma bu yanıtı verdikten sonra kendini tutamamış, bir kütüphaneye gitmiş ve...
Başlamış 1911 yılının o günlerdeki gazetelerini incelemeye.
Üç dört gün sonra
Vivet'ten yeni bir mektup ve
Le Figaro gazetesi ile yayınını bugün
Le Monde adıyla sürdüren
Le Temps gazetelerinin fotokopileri geldi.
25 Kasım 1911 tarihli
Le Figaro’daki yazının giriş bölümü şöyleydi:
“Paris’in Seze Caddesi’nden dün geçenler birbirlerine, 'Burada bugün birşeyler var... Önemli birşeyler oluyor bugün burada...’ diyorlardı.
Seze Caddesi'nin en büyük binası George Petit Galerisi'nin kapısı önünde bu kadar çok sayıda polisin bulunması, Parislilerin alışık olmadıkları bir görüntüydü. Sokağı dolduran meraklılar topluluğunun oluşturduğu böylesine bir kalabalık da, Parisliler için olağan bir görüntü değildi.
Polisler, George Petit Galerisi’ne gelen otomobillere kalabalık arasında güçlükle yol açıyorlardı. Kapı önünde gereğinden fazla durmalarına izin verilmeyen otomobillerden, şık giyimli hanımefendiler ve beyefendiler iniyorlar ve telaşlı adımlarla galerinin merdivenlerinden çıkıyorlardı.
Binanın dışındaki bu olağanüstü görünüm, içerde bir devlet başkanının bulunduğu izlenimi veriyordu.
Fakat içerde bir devlet başkanı ‘yok’
tu. Ve o ‘yok olan’
devlet başkanı ise, Sultan Abdülhamid’di.
Tahtından indirilen Osmanlı İmparatoru Sultan Abdulhamid'in yerine, dun George Petit Galerisi’nde, onun, teşhir vitrinlerine çıkarılan mücevherleri yer alıyordu.
Osmanlı İmparatoru'nun 27 Kasım günü bu galeride açık arttırmayla satılacak mücevherleri, satıştan üç gün önce şimdi, alıcıların tetkiklerine sunulmak üzere sergileniyordu."
Le Temps gazetesi ise, bu olaya başka bir açıdan, şöyle bakıyordu:
“Osmanlı İmparatorluğu'nun yeni yöneticileri, düşürdükleri imparatorun mücevherlerini satarak, sorunları ve sorumluluğu altında ezildikleri imparatorluklarını ayakta tutmaya çalışıyorlar.
Akdeniz’de süren Türk- İtalyan savaşı, Türklerin aleyhine gelişmektedir.
Türkler, bu mücevherlerin satışından sağlayacakları paralarla, yeni savaş gemileri, bir denizaltı, çeşitli sayıda torpido ve top satın alacaklardır. Savaşın aleyhlerine gidişini Türkler, bu mücevherlerin parasıyla satın alacakları gemi ve silahlarla durdurabileceklerine inanmaktadırlar.”
Sultan Abdülhamid’in mücevher koleksiyonu,
George Petit Galerisi'nde üç gün süreyle
Parisliler'e seyrettirildikten sonra, 27 Kasım 1911 günü aynı yerde, açık arttırmayla satışa çıkarıldı.
Parisliler’le
birlikte açık arttırmaya,
İngiltere, Almanya, Rusya ve Polonya'dan
gelen zenginler de katıldılar. Hararetli fiyat yükseltmeleri, salondaki havayı gerginleştirdi ve gergin hava açık arttırmayı bir çeşit uluslararası çekişmeye dönüştürdü.
İlk üç günlük bölümde, 4 milyon 947 bin frank gelir sağlandı.
Lindenbaum, bir milyon frankın üzerine çıkarak,
“bir açık arttırmada bir parçaya ödenen en yüksek fiyat” rekorunu kırarken,
"dünyanın en pahalı kolyesi”ni
satın alan kişi de oldu.
Margosyan, 623 bin frank ödeyerek, 99 incili tesbihin yeni sahibi,
Rosenthal ve Hertz ise, 277 bin frank ve 267 bin franka yükselttikleri fiyatlarla
Abdülhamid’in
öteki iki tesbihini ellerine geçirdiler.
Bir rastlantı sonucu ipucu yakalanan bu olay, araştırmanın derinlerine inildikçe, şaşırtıcı boyutlara ulaştı.
Çeşitli rastlantıların birbiri ardı sıra aydınlattığı bu görülmemiş açık arttırma olayının öyküsünü gelecek hafta da sürdüreceğiz.
Etiketler:Açık artırma, mete akyol, Osmanlı Donanması, Osmanlı İmparatoru’nun mücevherleri, Padişahın mücevher koleksiyonu, Paris’te Osmanlı’nın mücevherleri, Paris’te satılan mücevherler, Sultan Abdülhamid'in Mücevher Koleksiyonu, Sultan Abdülhamid’in mirası, tahttan indirilen Sultan Abdülhamid, Türk basınına yansımadı