10 Kasım 1991

Gerçek “Lady” olabilmek

  TÜRKİYECE ünlü bir işadamı ve eşi, Ame­rika’nın dünyaca ün­lü kumar kenti Las Vegas'ta kaldıkları otelin kumar salonunda gecenin geç saat­lerine kadar o rulet masası senin, bu bakara masası benim diyerek kumar oynuyorlardı. Şans, talih, kader, kısmet bu ya? Türkiyece ünlü işadamımıza memleketinde pek çok cömert davranan şansı, talihi, kaderi ve de kısmeti, dünyanın öteki yü­zünde pek yüz vermiyordu. Kır­mızılı, siyahlı rulet tekerinin kırmızısına para yatırdığında, teker dönüp dönüp, siyahta du­ruyordu. Paracıklarını siyaha yatırdığında ise Türkiye değil ya burası, teker yine dönüp dö­nüp, bu kez kırmızıda duruyor­du. “Bu masada bir uğursuzluk var" deyip rakamlara marka bastığında, Las Vegas’ta canını sıkan o uğursuzluk, sayılarda da karşısına çıkıyordu. Otuzaltı ra­kamlı masada onsekiz numara­ya yatırım yapıyor, teker onyedi numarada duruyordu. İkinci denemesinde onyedi rakamına oy­nuyor, bu kez şans onsekiz raka­mına gülüyordu. Salonun bir başka köşesinde, bir başka masada oynayan eşine gitti "Hiç şansım tutmuyor, hep kaybediyorum” dedi “Hadi gidelim buradan, odamıza çı­kalım." Eşi hiç de oralı olmadı “Dünyada bırakmam burayı” dedi “Her para koyuşumda katkat fazlasını kazanıyorum. Sen istersen çık odaya, ben da­ha sonra gelirim." Türkiyece ünlü işadamı, eşini rulet masasından ayıramayacağını anlayınca ona iyi geceler di­ledi ve bir de küçük uyarıda bu­lundu “Otelin çeşitli yerlerin­deki uyarı yazılarını sakın ak­lından çıkarma" dedi. “Aman paranıza sahip olun... Aman zenci kapkaççılardan uzak du­run yazılarını sakın aklından çıkarına..." Ve ünlü işadamımız, kumar masasında şansıyla başbaşa bı­raktığı eşine bir kez daha iyi ge­celer diledikten sonra, otelin ondördüncü katındaki odasına çıktı. O yukarda uyurken, eşi ise aşağıda kazanmaya devam edi­yordu. Bir koyuyor, otuzaltı alıyor­du... Beş yatırıyor, yüzseksen kazanıyor, on bastırıyor, üçyüzaltmış kaldırıyordu. Gecenin bir hayli ilerlemiş bir saatinde, ünlü işadamımızın eşi, para kazanmaktan değil ama ayakta durmaktan, uykusuz kalmaktan yoruldu, bitti "Yorgunluktan şuracıkta düşüp, kalacağım ga­liba" dedi kendi kendine ve ka­zandığı tüm fişlerini kasada na­kit paraya çevirtti. Sonra paralarını çantasına tı­ka basa doldurdu, ve odasına çıkmak üzere otelin asansörüne bindi. Asansörün kapısı tam kapanırken, bir el uzandı, otoma­tik olarak kapanmakta olan kapının kapanmasını önledi. Yeni­den açılan asansör kapısından gözlerinde simsiyah gözlükleri, elinde tuttuğu tasmanın ucunda bir köpekle uzun boylu, iri yapı­lı bir zenci girdi. Korkunç görünümdeki zenci, bizim ünlü işadamımızın eşini kibarca selamladıktan sonra, kaçıncı kata çıkmak istediğini sordu. Yanıt, biraz titrek bir ses­le geldi “Ondördüncü kat, lütfen...” İri yarı zenci, ondördüncü ka­tın düğmesine basıp, asansörü hareket ettirdikten sonra, sert bir sesle bağırdı “Otur Lady!" Korkudan yüreği zaten ağzına gelen kadıncağız, bu kez tir tir titremeye başladı. Zencinin on­dan ne istediğini çok iyi anlamıştı. Tıka basa parayla doldur­duğu çantasını yere bıraktı. Fakat yarım adım arkasındaki kor­kunç adam, çantayı almadan bi­rincisinden daha da sert bir bi­çimde, bağırdı "Sana otur dedim, Lady” Bizim ünlü işadamımızın, korkudan zaten ayakta duramayacak duruma gelen eşi, bu sert komuttan sonra yapacağı başka birşey olmadığına karar verdi ve kendini yere bıraktı, dizleri­nin üstüne oturdu. Asansör, bir iki saniye sonra ondördüncü ka­ta geldiğinde durdu ve kapısı açıldı. Bizim bayan, başını çevir­meden sordu. "Çıkabilir miyim, lütfen?” İri yarı zenci "Elbette” diye yanıt verdi. Titreyen sesten, son bir soru daha çıkabildi: “Çantamı da alabilir mi­yim?” İri yarı zenci, o soruya da “El­bette” diye yanıt verdi. Dizleri­nin üzerinde oturmakta olan ba­yan, korka korka çantasını kolu­na geçirdi ve bu kez ellerinin de yardımıyla dört ayaklı bir yara­tık gibi yürüyerek asansörden çıktı. Zenci, koridorda bile dizle­ri ve elleri üzerinde yürüyen hanıma bir soru daha sordu: "Oda numaranız kaç?” Kadıncağız yine titreyen se­siyle, oda numarasını söyledi. Asansörün kapısının kapandığını görünce de ayağa kalktı ve bir solukta odasına girdi, o saatte kimbilir kaçıncı uykusunda olan kocasını uyandırdı, ona ba­şından geçenleri anlattı. “Şart mıydı oda numaramızı söylemen?” diye çıkıştı kocası “Yanlış bir numara söyleyemez miydin?” Kadıncağız korkusu­nu hala atamamıştı üzerinden: “Bırak yattığın yerden kahra­manlık taslamayı” dedi “Sen o durumda ol da, bir de seni görelim bakalım... İnsan yalan söylemeyi bile akıl ede­miyor öyle anda...” Karı koca o gece “İri yarı zen­ci kapımıza ha dayandı, ha da­yanacak” korkusuyla gözlerini bir saniye bile kırpmadan saba­hı ettiler. Sabah olur olmaz da bavullarını toparlayıp, otelden ayrılmak üzere aşağı indiler, ka­saya gittiler. "Otelinizden ayrı­lıyoruz” dediler "Lütfen hesa­bımızı hazırlar mısınız?” Kasadaki görevli oda numara­larını sorduktan sonra, hesap yerine bir zarf uzattı bizim karı kocaya "Hesabınız ödendi, efendim" dedi. Bizimkiler. "Kim ödemiş olabilir bizim hesabı­mızı?" diye sormaya zaman bu­lamadan,' kasadaki görevli ko­nuşmasını tamamladı: "Ödeyen kişi size de bu zarfı bıraktı, efendim." Karı koca zarfı açtıklarında şu yazıyla karşılaştılar: “Sayın Bayan... Dün gece sizi çok korkuttuğumu biliyorum. Özür dilerim. Fakat itiraf ede­yim, hayatımda dün gece gül­düğüm kadar hiçbir zaman gülmedim. (Lady) benim köpe­ğimin adıdır.” Yazının altındaki imza bölümünde ise, dünyaca ünlü Amerikalı zenci şarkıcı Lionel Ricchie’nin adı vardı. Türkiyece ünlü işadamının eşi ile dünyaca ünlü Amerikalı zenci şarkıcı arasında geçen bu olay, aslında hepimize ders olmalı “Gel" denildiğinde gelerek, "Git" denildiğinde giderek, "Otur" denildiğinde oturup, “Kalk" denildiğinde kalkarak, “Şapkanı da al" denildiğinde şapkamızı da alarak, gönüllü uygulayıcıları olmaktan vazgeç­meliyiz artık, her komutun…

Etiketler:, , , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title