26 Nisan 1992

Bir Para Operasyonu

BAŞBAKAN Süley­man Demirel'in ma­kam odasında, bu­günkü Erdal İnö­nü'nün yerinde, o günkü Hasan Dinçer vardı. Onun bitişiğindeki koltuk­ta ise bugünkü Sümer Oral’ ın yerine, o günkü Mesut Erez oturmuştu. Başbakanlık makamında o gün üç konuk bakan daha vardı. Bu üç bakandan biri Ulaştırma Bakanı Nahit Menteşe idi, ikinci bakan Enerji Bakanı Sabit Osman Avcı idi. üçüncü bakan ise... Başbakan'a ve öteki ba­kanlara hayretle bakan bende­niz idim. Onlara hayretle bakmamın nedeni ise bir ay kadar önce masaya yatırıp, kendi elleriyle ağır bir operasyondan geçir­dikleri hastalarını tanımadık­larını öğrenmem idi. Başbakan Süleyman De­mirel'in başkanlığındaki Ba­kanlar Kurulu’nun üyeleri, 1970 yılının temmuz sıcağın­da, Baş operatör Süleyman Demirel'in başkanlığındaki ameliyat ekibinin birer üyeleri olarak, Türk lirası masaya yatırmışlar ve... Dolar karşısında dokuz li­ralık değerinde gereksiz yere ısrar eden bu hasta parayı, ağır bir operasyondan geçire­rek, "devalüe" etmişlerdi. Aslına bakarsanız, ölçüsü bi­raz fazla kaçırılmış bir sünnet operasyonundan pek de farklı olmayan bu devalüasyon ope­rasyonu sonucu, Sam Amcamız'ın bir dolan bir anda, dokuz liradan onbeş liraya yükseltilivermişti. Cebimden bir beş liralık banknot çıkarttım. Başbakan Süleyman Demirel'in önüne serdim: "Bir ay kadar önce, ağır bir operasyondan geçirdiğiniz bu parayı tanıdınız mı, Sayın Başbakanım” dedim. Çeyrek saattir ne soracağımı merak eden Başbakan Demirel sorduğum sorunun böylesi ko­lay olduğunu görünce, rahat bir nefes aldı: "Tanımamak mümkün mü?” dedi “Gösterdiğin, beş li­ralık bir banknottur. İstersen, milliyetini de söyleyeyim: Beş Türk lirasıdır bu." Sehpanın üzerindeki beş li­ralık banknotu ters çevirmesin diye, elimi paranın üstüne bas­tırdım ve öyle sordum: “Bu beş liralık banknotun arkasında neyin resmi vardır, Sayın Başbakanım?” Başbakan Demirel, ikimizin de tam karşısında oturan Mali­ye Bakanı Mesut Erez’e aktardı benim sorumu: "Siz biliyor musunuz, Me­sut Bey?" dedi. Mesut Bey kavanozdan reçel yürütürken mutfakta annesi ta­rafından suçüstü yakalanan bir çocuk gibi kızardı: “Neyi, beyefendi?'' diye sor­du. Başbakan Demirel, benim kendisine sorduğum sorumu, Maliye Bakanı'na sordu: "Beş liralık banknotun ar­kasında ne resmi vardır?”dedi. Maliye Bakanı Erez, “cehalet’ini tebessümüyle örtmeye çalıştı: “Özür dilerim, beyefendi” dedi “Maalesef bilemeyece­ğim.” Sehpada işi biten beş lirayı kaldırdım, onun yerine on lira­lık bir banknot koydum. Başbakan Demirel, on lira­lık banknotun arkasındaki res­min ne olduğunu da bilemedi. Ve cankurtaran simidi niye­tine, yine Maliye Bakanı’na sa­rıldı: “Bunu bilebilirsiniz herhal­de, Mesut bey" dedi “Siz söyle­yin.” Mesut Bey’in ezilip, büzüldüğünü gören Enerji Bakanı Sabit Osman Avcı, arkadaşının imdadına yetişti hemen: “Gençlik Parkı'nın resmi var, beyefendi” dedi. On liralık banknotun arkası­nı Başbakan Demirel'le birlikle çevirdik ve... Ankara’daki Genç­lik Parkı yerine, İstanbul’daki Kız Kulesi'yle karşılaştık. Sıra yirmi liralık banknota geldiğinde Başbakan Demirel yine Maliye Bakanı'na baktı. “Soru bana sorulmadan, ben size sorayım, Mesut Bey" dedi "Bu yirmi liralığın arka­sında ne resmi var?” Maliye Bakanı Mesut Erez yine "Özür dilerim, beyefendi” diye başlarken, Demirel bu kez Ulaştırma Bakanı Nahit Men­teşe’ye döndü: “Siz biliyor musunuz, Nahit Bey?” dedi. Nahit Bey soruyu, içtenlikli bir tebessümle geçiştirdi: “Maalesef, beyefendi... Çok özür dilerim..." Sıra Enerji Bakanı'na geldi. Başbakan, yirmi liralık banknotun arkasında ne resmi olduğu­nu ona da sordu. “İki kere iki dört eder” yanıtı verircesine bir kesinlikle yanıtladı bu soruyu Sabit Osman Avcı: “Gençlik Parkı vardır, beye­fendi” dedi. Bunun üzerine Demirel he­yecanla çevirdi yirmi liralığın arka yüzünü ve... Anıt Kabir manzarasıyla karşılaştı. Sabit Osman Avcı kendi kendine “Hay Allah" diye söyle­nirken, ben cebimden dördüncü banknotu çıkardım, Başbakan Demirel'in önüne yerleştirdim. Önünde, sehpanın üstünde­ki elli liralık banknotun arkasın­da ne resmi olduğunu ben ken­disine sormak üzereyken, Baş­bakan benden önce davrandı, benim kendisine soracağım so­ruyu, kendisi bakanlarına sor­du: "Mesut bey, elli liralık banknotun arkasında ne resmi olduğunu bilebilecek misiniz, acaba?” dedi. Daha önce üç sorunun yanı­tını bilemediği için üç kez ezi­len, büzülen Maliye Bakanı, dördüncü kez ezildi, büzüldü: "Maalesef, beyefendi... Onu da bilemeyeceğim." Demirel, Devlet Bakanı Ha­san Dinçer'e döndü: "Hasan bey, bari siz kurta­rın bizi” dedi. Hasan bey’ de önce özür dile­di, sonra o da “maalesef, beye­fendi" dedi. “Nahit bey, siz?” “Maalesef, beyefendi... Özür dilerim." “Sabit Osman bey, siz?" "Gençlik Parkı vardır, beye­fendi.” Demirel yine heyecanla çevirdi önündeki banknotun arka­sını ve... Sonra da uzun uzun baktı Sabit Osman Avcı'nın yü­züne... Sıra şimdi yüz liralık bank­nota gelmişti. Başbakan ve makam oda­sındaki tüm bakanların gözleri, cebimden çıkaracağım yüz lira­lıktaydı. Ucundan, kenarından da ol­sa, yüz liralığın arkası belki gö­rebileceklerini umuyorlardı. Yüz liralığın arkasını hiçbiri­ne göstermeden, banknotu seh­paya yatırdım: “Sayın Başbakanım" dedim "Hiç olmazsa şu yüz liralığın arkasında ne resmi olduğunu hatırlayın." Enerji Bakanı Sabit Osman Avcı, enerjik bir hareketle söze karıştı. Başbakanı'nı hiç değilse bu sorunun sıkıntısından kur­tardı: “Gençlik Parkı var” dedi “Yüz liralığın arkasında, Genç­lik Parkı'nın resmi vardır.” Bakan Avcı bunları öylesine inanarak söyledi ki… Başbakan da inandı. Kulağıma eğilerek, hafifçe sordu: “Galiba doğru söylüyor" de­di “Gerçekten doğru mu?...”  “Bu kez doğru, beyefendi” dedim “Bu kez tutturdu. Sayın Bakan..." “Türk lirası ağır bir hastalı­ğa yakalandı" deyip, onu Ba­kanlar Kurulu masası üzerine yatıran ve ciddi bir operasyon­dan geçiren baş operatör, başa­sistan ve öteki asistanların, ameliyat ettikleri hastalarını tanımadıklarını, böylece ortaya çı­karmış oluyorduk. Bu ameliyat, hasta Türk Li­rası hastalığından kurtardı mı kurtaramadı mı, onu o günlerde ve o yıllarda pek anlayamadık. Fakat yıllar birbirini kovala­dıkça, dolar başını alıp yüksek­lere çıktıkça, Türk lirasının hastalığının öyle ameliyatla fi­lan iyi edilemeyeceğini gördük. Amansız hastalık, Türk Lira­nın tüm bedenini sarmıştı. Onbeş liralık basamağından yirmi liralık basamağına çıktı önce... Daha sonraki yıllarda ise, taksimetre rakamları örneği, de­vamlı olarak ve "tık tık" sesle­riyle yükselmeye başladı Türk Lirasının, dolar karşısındaki değeri... Ameliyatın, ilacın artık çare olmaktan çıktığı anlaşılınca, doktorun “Ne yerse yesin" dedi­ği hastalardan biri oldu, kendi haline, kendi keyfine bırakıldı. O da “yükselmek için gün bu gündür” dedi ve… Önce on on, sonra yüz yüz, daha sonra da bin bin yükselerek, altı binlik basamaktan bile geride bıraktı. Yirmi iki yıl önce "ameli­yat edenler hastalarını tanı­mıyor” diyerek azı şaka, çoğu ciddi yollu eleştirilerimize başrollük yapan Türk Lirası, şimdi gün geldi, kendisine sa­hip olanlar tarafından bile ta­nınmaz duruma düştü. Yirmi iki yıl önce başba­kana ve bakanlara sorduğumuz soruyu, şim­di size soralım da, hadi yanıt verin bakalım: “Cebinizdeki parayı tanıyabili­yor musunuz?"

Etiketler:, , , , , , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title