02 Ağustos 1992

En büyük “Siyah beyaz”…

Okuyucu mektupları­nı okuduğum anlar kendimi hep, oku­yucularla sanki bir odada karşılıklı oturuyormuşuz da, birlikte içtenlikli bir söyleşi yapıyormuşuz gibi bir duyguya kaptırıyorum. Onların yazdıklarını okur­ken, sanki onların konuştukla­rını dinliyormuşum gibi geliyor bana. Ve bir anda kendimi, onların ileri sürdükleri görüşlerine kendi görüşümle yanıt verirken buluyorum. Şimdi de öyle oluyor. Bir okuyucum, “En Büyük Siyah Beyaz" konusunda çeşitli görüşler ileri sürüyor ve diyor ki: “Türkiye’de simge renkler içinde “En Büyük”, itirazsız, kuşkusuz, “siyah beyaz’dır. Herhalde bu görüşüme karşı çıkmazsınız...” Okuyucumun mektubunda bunları okuduktan sonra, sanki onunla karşılıklı konuşuyormuşuz gibi, başlıyor dudaklarım kendiliğinden kıpırdanmaya: “Senin bu görüşüne karşı çıkar mıyım hiç, sevgili okuyu­cu?” diyorum ama... Küçük bir uyarıda bulunmak gereksinimi de duymuyor değilim: “istersen gel, bu görüşünü biraz değişik bir biçimde ifade edelim” diyorum. “Örneğin... Simgesel renkler içinde en bü­yük kırmızı beyaz desek de, ondan sonraki en büyük siyah beyaz desek, daha doğru olmaz mı?” Okuyucum da bu görüşü be­nimsiyor olmalı ki, o da aynı ko­nudaki duyarlığını belirtiyor:  “Biz, (En büyük siyah be­yaz) derken, birbirleriyle her yıl yeni bir yarışma­ya giren simgesel renklerden söz edi­yoruz, tabii” diyor “Ülkemizi ve ulu­sumuzu simge­leyen kırmızı beyaz, elbette bu yarışmala­rın dışındadır ve dolayısiyle, bu değerlendir­melerin de üs­tündedir.” Okuyucum, yarışma ve değer­lendirme üstü tutu­lan kırmızı beyazın, ül­kemizi ve ulusumuzu simgelemesi özelliğine hiçbir biçimde itiraz etmeyi düşünme­diğini söylüyor ve... Şimdi de bambaşka bir görüşünü sürü­yor piyasaya: “Kırmızı beyaz, ülkemizin ve ulusumuzun bağımsızlığını simgelemektedir ama” diyor “Siyah beyaz ise, bir bakıma, fiziksel yapımızı ve hatta kafa ve gönül yapımızı da simgele­mektedir.” Bu konudaki görüşünü şöy­le açıklıyor okuyucum: “Bu ülkede siyah beyazın “En Büyük”lüğü, o renkleri sırtlarında taşıyan Beşiktaş’ın simgesi olmasından çok, biraz da, aynı siyah beyazın, vatanı­mızla, milletimizle tümümüzü simgelemesinden de kaynak­lanmaktadır” diyor ‘‘Biz siyah beyazı, futbolu, bale temsili sergilercesine bir özen ve zerafetle oynayan sadece Beşik­taş’ı simgeliyor sanırız. Oy­sa...” Bakınız, “oysa”nın sonu na­sıl geliyor: “Oysa siyah beyaz, Beşik­taş'tan da öte ve Beşiktaş'tan da önce, tüm ulusumuzun sim­gesi olmuştur da, biz bu gerçe­ğimizin hala farkında bile değilizdir.” Okuyucumla karşılıklı ko­nuştuğuma sadece kendimi de­ğil, sizi de inandırdığıma göre, karşımdaki kişiden şimdi doğal olarak bu konuda bir iki açıkla­ma istememi elbette bekliyorsunuzdur. Sizi fazla bekletme­yeceğim. Okuyucumun bu ko­nudaki açıklamalarını hemen iletiyorum: “Aile yapımızdaki değişik yaşam biçimlerimiz de, sevgi­mizdeki tutarsızlıklarımız da, zevkimizdeki çelişkilerimiz, insana ve hayvana, yurda ve dünyaya bakış farklılıklarımız da aslında, birer siyah beyaz kompozisyonudurlar.” Sevgili okuyucum acaba bu görüşünü de biraz açıklar mı? Oooo... Açıklamasını sürdü­rüyor bile: “En büyük olması özelliğini Beşiktaş’la bütünleştirdiği­mizde, (En büyük siyah beyaz) diye haykırıyoruz ama... Ger­çekte siyah beyazın en büyük­lük özelliği, tümümüzün ya­şam biçimimizi ve yaşam felsefemizi simgelemesinden gel­mektedir. Aslında siyah beyaz, işte bu özelliğiyle haketmektedir “en büyük” olarak haykırılmayı...” Okuyucumuza göre siyah beyaz, “üzerine oturup yerleş­tiğimiz coğrafyamızın kaçınıl­maz bir uzantısı olarak tümü­müzün yaşamımıza girmiştir.” Diyor ki: “Havamızı, suyumuzu oluş­turan kimyamızdan da önce… Hamurumuzu oluşturan tari­himizden de önce... Fiziğimiz­den, coğrafyamızdan kaynak­lanmaktadır, bizi biz yapan si­yah beyaz özelliğimiz...” Yani, ülkemizin dünya kü­resi üzerindeki fiziksel konumundan mı? Aynen öyleymiş... “Haritamızı açıp önümüze sermemize hiç gerek yok. Ül­kemizin fiziksel konumu, yani coğrafyası, eniyle, boyuyla, tüm boyutlarıyla, her an gözle­rimizin önündedir” diyor oku­yucum “Bir parçamız Avrupa kıtasındadır, bir parçamız As­ya kıtasındadır. Başta bu fizik­sel yerleşimimiz nedeniyle bi­raz Asyalı, biraz Avrupalı ola­rak, ilk siyah beyaz özelliğimi­zi edinmişizdir.” Okuyucumuzun görüşüne göre, “Asya ile Avrupa’nın oluşturduğu siyah beyaz tablo­nun ya sağında, ya solunda, ya önünde, ya arkasında, ama ke­sinlikle bir noktasında yerimi­zi almışızdır ve... Bu devasa si­yah beyazlığı, bulunduğumuz yerimizden her zaman yansıtabilen bir ayna olmuşuzdur.” “Çünkü” diyor okuyucum “Coğrafyamızın siyah beyazlı­ğı, çeşitli biçim ve anlamlarda da olsa, tümümüzün yaşamın­da önce kendi yansıyabileceği, sonra da aynı yaşamda kendi­ni yansıtabileceği bir ortamı her zaman bulabilmiştir.” Okuyucu mektupları iyidir, hoştur da... Bazen de kafa bulandırırlar... Okuyucularla hayali bir oda­nın, hayali dört duvarı arasında, hayali bir sohbet yaparken za­man oluyor onlara “Haklısınız” demek geliyor içinizden, zaman oluyor, “Hayır haksızsınız" de­mek istiyorsunuz. Kimi zaman da, aynen Nasreddin Hoca örneğinde olduğu gibi, “Sen de haklısın, sen de de haklısın” demek zorunda kalıyor insan. Ve işte o zaman yerinden fırlayıp, “En büyük siyah beyaz” diyerek haykırmak geliyor insanın içinden...

Etiketler:, , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title