26 Temmuz 1992
Eskimiş yasalar çöpe…
Biçimi açısından çocuk paltoları, büyüklerin giydikleri paltoların hemen hemen aynıdırlar ama...
Enlerinden boylarından, fiyatlarına değin birçok açıdan, büyüklerin paltolarıyla aralarında büyük farklılıklar vardır çocuk paltolarının.
Çocuk paltolarının büyüklerin paltolarından ayrıldığı en değişik özelliği,
“çabuk eskime talihsizliği”dir.
Çocuk paltolarının da zamanla ilikleri pörsüyebilir, düğmelerinin dipleri kopabilir, kol ağızları lif lif olabilir, yakaları aşınabilir ama...
Tüm bu eskime benzerlikleri dışında çocuk paltolarının, büyüklerin paltolarında görülmeyen eskime yöntemi.
“Eskimeden eskimeleri”dir.
Her çocuk paltosu, diktirildiği ya da satın alındığı yıl, sahibi çocuğun bedenine kusursuz bir biçimde
“oturur."
Fakat o çocuk tarafından ne denli özenle kullanılırsa kullanılsın aynı palto, bir, bilemediniz iki yıl sonra görevini tamamlar ve.. Fiziksel durumu
"taş” gibi sağlam olsa da, ister istemez yine de
"eskimiş palto" damgasını yer.
İlikleri pörsümese de, düğmelerinin dipleri kopmasa da, kollan lif lif, yakaları aşınmış olmasa da, bir yıl öncesinin yepyeni çocuk paltosu, tüm
"diriliği"ne
karşın bir yıl sonra,
"eskimiş palto” olarak adlandırılmaktan kendini kurtaramaz.
Çünkü hiçbir çocuk paltosu, koruduğu bedenin gelişmesine ayak uyduramadığı için, o bedenle birlikte büyüyememekte, gelişememekte, bu nedenle giyilemediği için de, sahibi bedeni soğuğa karşı koruma işlevini yerine getirememektedir.
Hemen her çocuk paltosu, birlikte geçirdiği iki mutlu yılsonunda sahibi bedenle yanyana geldiğinde, bir komedi tablosu oluşturur.
İki yılın sonunda yanyana geldiklerinde, çocuğun bedeni ile iki yıl önce satın alınan yeni paltosu arasındaki ilk değişik görüntüyü, çocuğun dizleri ile paltonun etek boyu oluşturur.
İki yıl önce diz altında olan etek şimdi, dizin hem de çok üstlerine çıkmıştır.
Kol boyları da kısalmış, düğmelerle ilikler birbirlerine kavuşturulamaz olmuşlardır.
İki yıl önce sahibinin sırtına şık bir biçimde oturan aynı palto şimdi, aynı çocuğun artık aynı olmayan bedenindeki
"oturuşu"yla, uygunsuz bir tablo oluşturmaktadır.
Bedenin önlenemez gelişmesiyle, paltonun önlenemez durağanlığı arasındaki çelişki, yanyana geldiklerinde paltoyu da, sahibini de şimdi gülünç bir konuma getirmektedir.
Çocuğun, iki yıl içinde gelişen, büyüyen bedenine artık, yeni bir palto gerekmektedir. Ve görevini tamamlayan iki yıl önceki paltonun, şimdi kesinlikle değiştirilmesi gerekmektedir.
Çocuk paltolarıyla, kimi toplum yasalarının aynı kaderi paylaştıkları hiç aklınıza gelir miydi?
Aynen çocuk paltoları gibi, kimi toplum yasaları da, hizmetinde oldukları toplumun büyümesi, gelişmesi karşısında durağanlıkları nedeniyle, işlevlerini yitirmekte, toplumla yanyana geldiklerinde, gülünç duruma düşmektedirler.
Yürürlüğe konuldukları yıl işlevlerine kesinlikle gereksinim duyulan bu yasalar, kendilerine duyulan gereksinimi karşılayabilmişler, fakat toplumun, aynen büyüyen bir çocuk örneği, doğal gelişmesi karşısında çaresiz kalmışlardır.
İşlevini yitirmiş varlıklarıyla hem kendilerini, hem de artık kendilerine gereksinim duymayan toplumu gülünç durumlara düşüren böylesi yasalar, geri kaldıklarının, eskimiş olduklarının anlaşıldığı bu noktada, kolları kısalmış, etekleri diz üstüne çıkmış çocuk paltolarıyla ortak kaderlerine teslim edilmeli ve en kısa sürede değiştirilmelidir.
Türkiye'de bugün yürürlükte olan öylesine eskimiş yasalar vardır ki, bırakınız anlamını ve amacını, dili bile başlı başına bir güldürü metni oluşturmaktadır.
Böylesi yasalar ve nizamnameler, sadece kendilerini ve toplumu gülünç duruma sokmakla kalmamaktadırlar. Bunlar, toplumu rahatsız da etmekte, ayrıca, toplumun, hukuka güvenini ve saygısını da gölgelemektedir.
Gülmemizi önleyebilirseniz, bugünkü toplumumuzda küçülmüş çocuk paltosu gibi gülünç kalan bu eskimiş yasa ve nizamnamelerden bir iki örnek vereyim:
16 Muharrem 1286 (1870) tarihinde çıkarılan
"Harik Vukuunda Zabıtaca İttihaz Olunacak Usul ve Muamelata dair Talimat’ın
topluma ne denli ters düştüğünü kanıtlamak için, sadece adına bir göz atmak yeterlidir.
“Havzai Fahmiya Hakkındaki Tezekerei Samiye”, “Hükkan ve Memurini Adliye İntihap Nizamnamesi” ve
“Ahar Mahallere Nakledilen Eşhasın Enval ve Düyun ve Matlubatı Metrukesi hakkında Muvakkat Kanun”, toplumumuzun bugünkü gelişmesi içinde bir güldürü öğesi olmaktan öteye geçememektedirler.
Mesleğine gönül vermiş birkaç hukukçunun dışında, nedendir bilinmez, hemen hemen tüm hukukçuların bu eskimiş, anlamları kalmamış ve gülünç duruma düşmüş bu ve benzer yasaların kaldırılması için ciddi girişimlerde bulunmamaları ise, en azından bu yasaların varlıklarını sürdürmeleri kadar anlaşılmaz bir olaydır.
Birçok hukukçunun hocası olan
Prof. Faruk Erem'in sözleriyle,
"Böylesine bir durum, hukukçu ve kanun koruyucu için acıdır ve gerek hukukçunun, gerekse kanun koyucunun, topluma olan görevlerini yapmadıklarının kanıtıdır.”
Hukukçularımızın,
Osmanlı İdaresi’ nden kalmış, aslında
Osmanlı İdaresi’ nde kalması gereken kimi eski yasaların değiştirilmeleri konusundaki ciddi girişimleri, bir bakıma, toplumumuzun geliştiğinin ve büyüdüğünün de bir kanıtı olacaktır.
Çevreyi korumak konusunda uyanan duyarlığımızdan, ah ne olur, biraz da toplumumuz nasibini alabilse...
Etiketler:çocuk paltosu, eskimiş yasa, hukuk hocası, Kanun, mete akyol, Osmanlı, palto, Prof.Faruk Erem, toplum, Yasa, yasa koyucu