14 Mart 1993

Tıp Bayramı ve… Reçetesi geçersiz SSK doktoru

  Hukuk ve tıp konusun­daki bilgim ile hukuk ve tıp konularına olan ilgim, birbirleriyle ters orantılıdırlar. Bu iki bilime ne denli çok il­gim varsa, ikisi konu­sunda da o denli az bilgim vardır. Hukuk ve tıp konularındaki bilgi çukurumun alt sınırı ile ilgi zirvemin yücelik üst sınırı arası­na bile sığdıramadığım, bir de kocamaaan saygım vardır, her ikisine. Biri, insanın hakkı için var olan... Öteki, insanın sağlığı için var olan bu iki bilime ve uygula­yıcılarına duyduğum saygımın sınırları yoktur. Şu andan sonra anlatacaklarımı, işte bu sınırsız saygımın bas­kısı altında yazacağım. Eski milletvekili, avukat En­gin Ünsal, çalışma hukuku üze­rinde Amerika'da, Amerika’nın hem de dünyaca ünlü Cornell Üniversitesi’ nde doktora yapmış az sayıdaki uzman hukukçularımızdandır. Hukuka gösterdiği bu ilgisi nedeniyle ona özel bir saygı duymuşumdur. Bu özel saygım kadar, bir özel sevgi de beslemişimdir kendisine. Engin Ünsal, ortaokul ve lise sınıflarımı paylaştığımla kalma­dığım, sekiz yıllık eğitim ve öğre­nim süresince okul yatakhanele­rimizi de paylaştığım köklü bir dostumdur da... Kendi­sine olan bu özel sevgimin ve bu özel saygımın verdiği “kişiye özel” hakkımla, iki hafta önce Engin'den özel bir yardım istedim. “Dolandırıldım” dedim "Dava açmak istiyorum. Avukatlığımı üstlenir mi­sin?” Engin önce "Geçmiş ol­sun” dedi, sonra da kimin tarafından ve nasıl dolandı­rıldığımı öğrenmek istedi, sordu: “Kimin aleyhine dava açmak istiyorsun?” Kişi adı değil, kurum adı verdim: “Sosyal Sigortalar Ku­rumu aleyhine dava aç­mak istiyorum” dedim. Şikayetimin altındaki nedeni ortaya koymamı is­teyeceği yerde, dilimin altındaki baklayı ortaya çıkarmamı istedi Engin Ün­sal. İkisini birden açıkça or­taya koydum: “Sosyal Sigortalar Ku­rumu tarafından dolandı­rıldım” dedim “Şimdi hukukun yüceliğine sığınıyorum ve beni dolandıran bu kurum karşısında işçilik ve insanlık hakkımın savunulmasını istiyo­rum.” Engin Ünsal, Sosyal Sigorta­lar Kurumunun yüzsüz dolandırıcılar tarafından, yüzlerce kez dolandırıldığını bildiğini söyledi ama... “Koskoca devletin, koskoca Sosyal Sigortalar Kurumu beni nasıl dolandırmış olabilirmiş, onu anlayamamışmış...” İyice anlasın diye tane tane anlattım: “Taa, 1959 Ekim’inden bugü­ne değin her ay, hakettiğim ücretimin yüzde altısını ben, yüz­de altısını da işverenim, benim sağlık sigortamın primi olarak Sosyal Sigortalar Kurumu’na vermekteyiz” dedim “Senin hak­lı olarak (koskoca) diye tanımla­dığın bu devletin yasalarının gü­vencesi altında yaptığımız kar­şılıklı bir anlaşma gereği ödüyo­ruz bu parayı her ay. işvereni­min ve benim bu yükümlülü­ğüm karşısında. Sosyal Sigorta­lar Kurumu da bir yükümlülük altına giriyor. O da bana diyor ki (Şayet birgün hastalanırsan, senin bana bu primleri düzenli ödemiş olmanın karşılığında ben de senin tedavi masrafını üsteleneceğim. Hastanede yat­man gerekirse, hastanede yat­manı sağlayacağım... Hastalığın ilaçla tedavi edilebilecek du­rumdaysa, o zaman ilaçlarını ve­receğim.) Buraya kadar tamam mı?” “Tamam.” “Ben, bir işçi olarak üzerime düşen yükümlülüğümü hem de tam otuzdört yıldan buyana ek­siksiz yerine getiriyorum ve... Şimdi tam bir ilaca gereksinim duyduğum anda Sosyal Sigorta­lar Kurumu'nun hastanesine başvuruyorum, o hastanenin uz­man doktoruna muayene oluyo­rum ve onun yazdığı reçeteyi, aynı hastanenin eczanesine gö­türüyorum ve... Yüzündeki di­kenli güller umarım solmaz bir eczacı hanımefendinin, (Biz bu reçetede yazılı ilaçların ancak birini verebiliriz, ötekilerini ve­remeyiz) yanıtıyla karşılaşıyo­rum.” “Yani?” “Yanisi şu: Sosyal Sigortalar Kurumu, kendi doktorunun re­çetesinde belirtilmesine karşın, tedavim için gerekli olan ilaçla­rın tümünü vermiyor bana... Oy­sa benden her ay sağlık primi alırken, karşılığında da, tedavim için gerekli ilaçları vermeyi üstlendiğini söylüyordu... Sosyal Sigortalar Kurumu şimdi sözü­nü tutmadığına göre, onun bu tutumu karşısında ben de ken­dimi, dolandırılmış duruma düşmüş görüyorum. Ve saf işçi, kurnaz sendikacı gibi susmak yerine, sesimi duyurmak, de­mokratik yolla bir türlü alama­yacağımı bildiğim hakkımı şim­di hiç değilse, hukuk yoluyla al­mak istiyorum...” Engin Ünsal, dik dik baktı yüzüme: “Hadi Sosyal Sigortalar Ku­rumu aleyhine davayı açtık di­yelim” dedi “Davayı açarken ku­rumdan somut bir istekte bu­lunmamız gerekir. Ne gibi bir is­tekte bulunmak istiyorsun?” Kurumdan isteğimi de açık açık söyledim: “Sosyal Sigortalar Kurumu, sağlık sigortası primi adı altın­da bugüne kadar benden ne ka­dar para almışsa, üstelik yasal faizleriyle birlikte, o paramın tümünü geri istiyorum” dedim “Madem o parayı alması karşılı­ğında üstlendiği yükümlülüğü­nü, sorumluluğunu yerine geti­remiyor... Yani tedavim için ba­na gerekli olan ilaçlarımı vere­miyor, o halde bu işi yaparım di­ye aldığı paramı geri versin... Sigorta’nın kendinden birşey iste­miyorum... Sigorta, kendinde benim olanı bana geri versin, kabulüm... Bir de, aptal yerine koymasın, bu kocaman devletin yasalarına saygılı işçileri...” Engin Ünsal açık açık söyle­miyor ama, hukuk galiba pek yardımcı olamıyormuş işçiye, böylesi durumlarda. Sosyal Sigortalar Kurumu, kendisine hukuk dışı davranışta bulunduğu işçisinin hukuksal hakkına olduğu kadar, onun sağ­lıklı yaşama hakkına da saygısız­lık etmekle kalmıyor, Jean Jacques Rousseau’nun tanımıyla söyleyelim, “işçisiyle arasındaki sosyal kontrat” ı da yok sayıyor, üstelik... Böylesi evrensel düzeyde elinden birşey gelmediğine göre, hiç değilse kendi çatısı altında ça­lıştırdığı ve reçetesini geçersiz saydığı kendi doktorunun mes­leksel onuruna ve doktorluk ye­minine saygılı olabilse, koskoca devletin, koskoca Sosyal Sigorta­lar Kurumu... Üstelik, kendisine hiç de zor gelmeyecektir saygılı olmaya ça­lışmak, Hippokrat yeminine...

Etiketler:, , , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title