07 Mart 1993
Vatan için, ulus için sevmek…
Constance Steel'e felç gelmiş. Gözleri görmüyormuş.
Louise Barker, mektubunda bildirdi bu üzücü haberi.
Onların kim olduklarını hatırlamadınız mı?
Hani bir süre önce size
Amerikalı
iki bayan tanıtmıştım da, ortak özeliklerini açıklarken ikisinin de
Türkiye’ye ve Türkler’e aşık olduklarını söylemiştim de...
O ikisinden
Türkiye’yi
ve
Türkler'i hiç görmemesine karşın. ansiklopedilerden ve kitaplardan tanıyıp seven 92 yaşında olanının,
Constance Steel’in
adresini vermiştim ya... İşte ona felç gelmiş.
Louise Barker’ in
yazarken üzüldüğü bu haberi, biz de okurken üzüldük.
Louise Barker ile kocası
Dean Barker ise, kendileri açık açık söylemiyorlar ama, yaptıklarından anlayabildiğim kadarıyla,
Constance Steel’e
şimdi hem göz ve kulak oluyorlar, hem el ve ayak oluyorlar.
Verdiğim adresine gönderdiğiniz mektuplarınız ve kartpostallarınız, onlara en çok gereksinim duyduğu bir anda, tam zamanında yetişmiş
Constance'ın
imdadına.
“Türkiye'den kendisine gönderilen ikiyüzün üstündeki mektup ve kartpostal, hastalık sonrası döneminde ona can verdi, yaşam verdi” diye devam ediyor mektubuna
Louise.
Onun, Türkiye’ye
ve
Türkler’e
karşı yıllardır tek taraflı beslediği sevgisine
Türkiye’den
ve
Türkler'den
böylesine içtenlikle karşılık gelmesi,
“dünyaları vermiş” ona...
Constance'ın gözleri artık göremediği için
Louise okumuş kendisine bu mektupları.
“İkiyüzün üstündeki mektup ve kartpostalın tümünü, tek tek okuttu bana” diyor mektubunda
“Sonra da mektup yazan her bir kişiye, kendinin de kesinlikle bir mektup göndermek istediğini söyledi.”
Constance Steel söylemiş,
Louise kaleme almış ve... Dostlarının galiba fotokopi yöntemiyle çoğalttıkları bu teşekkür mektubunu
Constance Steel, Türkiye’deki ikiyüzün üstündeki mektup arkadaşına postalamış.
Louise Barker, bu mektup trafiği nedeniyle ilginç bir olaya da tanık olduğunu yazıyor ve
“dünyanın meğer ne denli küçük olduğunu" bir kez de kendinin keşfettiğini bildiriyor.
“Mektup gönderenlerden iki kişi, STAR dergisinde yazınızın yayımlandığı sayfayı da kesmişler ve mektuplarıyla birlikte derginin o sayfasını da yollamışlardı” diyor
“Yazınızı kelime kelime tercüme ettirip, biz de okumak istedik. Fakat bir yazıyı okuyup anlayabilecek ve İngilizce’ye tercüme edebilecek denli Türkçe bilen bir kişi bulmamız öylesine zor ve hatta olanaksızdı ki... O nedenle bu isteğimizden vazgeçmek zorunda kaldık.”
Louise’in eşi Dean bir gün eve geldiğinde, karısına bir de
“müjde” getirmiş.
“Bizim evden birkaç mil ötede, İstanbul’dan üç yıl önce dönmüş emekli bir karı kocanın oturduğunu öğrendim" demiş
“İstanbul’da uzun yıllar kalmışlar ve çok güzel de Türkçe biliyorlarmış."
Dean Barker, adlarını ve soyadlarını da öğrendiği bu emekli çiftin telefon numarasını da bulmuş ve kendilerini aramış:
“Bizim için çok önemli olan Türkçe bir yazıyı size getirsek ve rica etsek” demiş
“Zahmet olmazsa acaba bize tercüme eder misiniz?”
İstanbul’da
uzun yıllar yaşayan karı koca, onların bu isteklerini memnunlukla kabul etmişler ve kendilerine, evlerinin adresini vermişler.
Louise mektubunun bu bölümünde diyor ki:
“Kocamla birlikte o kişilerin evlerine gittik, senin yazını verdik ve... Yazına bakar bakmaz ev sahibimiz birden gülmeye başladı... Elindeki sayfayı eşine gösterince, o da birden gülmeye başladı. Sayfada senin fotoğrafını ve adını görür görmez karı koca ev sahiplerinin bir anda gülmeye başlamalarına bir anlam veremedik...
Şimdi sürprizimiz geliyor: Evlerine gittiğimiz o emekli karı kocanın adları nedir, hiç aklına gelir mi? Adları, Bill ve Anna Edmonds idi. Nasıl? Dünya gerçekten küçük değil mi?”
Bill ve Anna Edmonds’ın kim olduklarını da söyleyeyim:
İkisi de, 50’li yılların başlarında,
Talas Amerikan Ortaokulu'ndaki öğretmenlerimdir, daha sonraki yıllarda ise aile dostlarımızdır.
Rahmetli Adnan Kahveci yaşasaydı,
Constance Steel’ in gözlerinin artık görmediği haberine çok üzülecekti.
Çünkü
Türkiye’yi ve
Türkler’i bir aşık coşkusuyla seven 92 yaşındaki bu kişiyi, kişisel konuğu olarak
Türkiye'ye kendi davet etmek istiyordu.
Türk Hava Yolları Genel Müdürü Tezcan Yaramancı’ da, hiç kuşkum yok, çok üzülecektir şimdi bu habere.
Başbaşa yediğimiz bir yemekte onun bu konudaki tüm niyetini ve planını açıklarken duyduğu heyecanını şimdi de görür gibi oluyorum da...
"Amerika ile Türkiye arasındaki gidiş dönüşünü karşılamakla kalır mıyım hiç?... Evinin kapısının önünden alırım, en yetkin rehberler eşliğinde Türkiye'nin tüm tarihi bölgelerini gezdirir, en rahat otellerde konuk ederim, unutamayacağı bir Türkiye tatili yaptırırım ve dönüşte evinin kapısına kadar da götürürüm” coşkusu içindeydi. Şimdi bu coşkunun bile bir yararı yok artık.
Ya
Türkiye’nin önde gelen turizm şirketleri?...
Constance Steel'i Türkiye’de konuk edebilmek için birbirleriyle yaptıkları yarışın artık anlamsız kaldığını öğrendiklerinde,
Miltur ve Turizm Transport Seyahat şirketleri sahibi
Güngör Su’ nun da,
Plan Tour’un sahibi
Hüseyin Kurdoğlu’nun da,
Diana Turizm’in sorumlu müdürü
Fethi Yurttaş’ ın da ne denli derinden üzüleceklerini de biliyorum.
Constance Steel'i ülkemizde konuk edemedik ama... Onun sevgisi sayesinde bir özelliğimizi daha keşfedebildik, kendimizi biraz daha yakından tanıyabildik.
Ülkemizi ve ulusumuzu ne denli çok sevdiğimizi kanıtlayabilmemiz için tek yolun, onların uğrunda savaşmak, ölmek ve öldürmek olduğunu sanırdık hep.
Oysa içtenlikli bir sevgiye, aynı içtenlikte karşılık vererek de kanıtlayabiliyormuşuz meğer ülkemize ve ulusumuza sevgimizi...
Etiketler:Amerika, Constance Steel kimdir?, mektup arkadaşlığı, Talas Amerikan Ortaokulu, tercüme, Türk hayranı Amerikalılar, Ulus sevgisi, Vatan sevgisi