01 Nisan 2012

3 Yıl Önce, 3 Yıl Sonra.

Bu ayın 13’üncü günü, o mutsuz olayın 3’üncü yıldönümünü de yaşayacağız.

O günün sabahı erken bir saatte evine gelen polisler, Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı “yakaladılar”. Sonra evini, makam otomobilini, makam odasını didik didik aradılar. Daha sonra da onu, iki gün, iki gece sorguladıktan sonra tutuklayıp, cezaevine kapatmak için İstanbul’a götürdüler.

Bir ay değil, bir yıl değil, iki ay, iki yıl da değil... Tam üç yıl önceki bir olaydır bu. Duymayanlara, duyup da anlamayanlara, anlayıp da anlamamakta direnenlere, Türkçesini de söyleyelim bu olayın: “Ülkemize sayısız hizmetlerde bulunan, övünç duyduğumuz eserler kazandıran, yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda bilimsel başarı ve ödüllerin sahibi, dünyaca tanınmış ünlü bilim adamımız Prof. Dr. Mehmet Haberal, günü gününe tam üç yıl boyunca, “ne denini, niçinini” kendisi bile bilmeden , “suçunun ne, kabahatinin ne” olduğunu polisler bile, savcılar bile, yargıçlar bile bilmeden...

Bir ay değil, bir yıl değil, iki ay, iki yıl da değil... Günü gününe tam üç yıldan beri... Demir parmaklıklar arkasında, kapalı tutulmaktadır.” Halkımızın, bu olayı beyinlerine, yüreklerine, kişisel ve ulusal onurlarına sindiremeyen bölümüne, sabırlar ve dayanma gücü dileriz.

***

Sırası gelmişken, çok önemli bir toplumsal yaramıza daha değinmek isteriz. Halkımızın bir bölümü, bu ve benzeri olayları günün sıradan olayları gibi algılamakta, hatta umursamamaktadır. Çok önemli bir toplumsal yaramız da, budur. Bu yaranın acı içinde acı veren bir özelliği de, tarihin zaman zaman kararan dönemlerinde, hemen her ülkenin toplumunda görülen, fakat günümüzde hemen her ülkede “nesli tükenen” bu “umursamazlar, vurdumduymazlar” kesiminin, bizim ülkemizde varlığını bugün bile sürdürüyor olmasıdır.

Dönemlerinde onların dedelerinin dedeleri de, örneğin Galile’nin engizisyon mahkemesindeki “yırtınmaları” karşısında bu umursamazlıkları nedeniyle kulaklarını tıkamışlardır...

Lavoisier’nin giyotinden düşen başını görmeye dayanamadıkları için değil, onu giyotine götüren olayları ve kararları umursamadıklarını için başlarını çevirip , bu olaya bakmamışlardır... Paris’in orta yerinde kurulan odun tepeceği üzerinde, Jacques deMoley ve 28 arkadaşını bir avuç küle dönüştüren alevlerin kızartıcı etkisini üzlerinde yine umursamazlıkları nedeniyle duyumsamamışlardır... Bruno’nun ölüm cezasıyla olan randevusuna giderken gülümsemesini de, yine umursamazlıkları nedeniyle görmezden gelmişlerdir ve...

Sözümüz, onların umursamazlık genlerini bugün ülkemizde yaşatanların oluşturduğu bu kesimden dışarıdır.

***

Sözümüz, “ateşin düştüğü yerin”, kendi yüreğinin, beyninin ve onurunun can noktası olduğunu bilen kesimimizedir. Olayımızı bir kez daha yineleyelim: Bu ayın 13’üncü günü, 3 yıl önceki mutsuz bir olayın, birincisinden, İkincisinden sonra, şimdi de 3’üncü yıldönümünü de yaşayacağız. O günün sabahı erken bir saatte evine gelen polisler, Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı “yakaladılar”. Sonra evini, makam otomobilini, makam odasını didik didik aradılar. Daha sonra da onu, iki gün, iki gece sorguladıktan sonra tutuklayıp, cezaevine kapatmak için İstanbul’a götürdüler. Bu olay, üç yıl önceki olaydı ve korkunç olduğu ölçüde, kabul edilebilmesi olanaksız bir olaydı.

Üç yıl sonra şimdi, aynı ayın, aynı günü, bu korkunç ve kabul edilebilmesi olanaksız olaydan daha korkunç, daha kabul edilemez bir başka olay bekliyor bizi ve ülkemizi… Üç yıl sonra bu yıl, yine Nisan ayının, yine 13’üncü gününün sabahında tarihin bir sayfasına şu kara not düşülecektir: “Prof. Dr. Mehmet Haberal, bir ay değil, bir yıl değil, iki ay, iki yıl da değil… Günü gününe tam üç yıldan beri…

Demir parmaklıklar arkasında, kapalı tutulmaktadır.” Bu notun altına da, şu tarih yazılacaktır: “13 Nisan 2012”. Bu günün bu olayını da beyinlerine, yüreklerine, kişisel ve ulusal onurlarına sindiremeyen, toplumumuzun “umursayan” kesimine, sabırlar ve dayanma gücü dileriz.

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title