01 Ağustos 2009
Çok Özlüyorum
Aylar var, en yakınlarıma, en sevdiklerime hasret kaldım. Bir zamanlar hemen her gün kendileriyle doyamaya doyamaya konuştuğum uzaktaki arkadaşlarım, dostlarım, bugünlerde telefonda sesimi duyar duymaz bir bahane uyduruyorlar, benden kaçıyorlar.
Onlar beni, korktuklarından arıyamıyorlar, ben ise onları, korkutmamak için aramıyorum.
Kaşımdan, saçımdan ya da gözümden, kulağımdan mıdır bilemiyorum ama, bir yerimden beni bir teröriste benzettiklerini kesinlikle biliyorum.
“Kusura bakma, senin telefonun kesinlikle dinleniyordur” diyorlar çünkü.
Bu viraja geldiğimizde, hemen şaka kulvarına yönlendiriyorum konuşmamızı:
“Doğrusu telefonumun dinlenip dinlenmediğini bilmiyorum ama, zavallının son aylarda çok yorulduğunu çok iyi biliyorum” diyorum. “O nedenle telefonumun kesinlikle bir süre dinlenmesi gerektiğine ben de inanıyorum…”
Konuştuğum arkadaşım, benim “dinlenilen telefonum” yüzünden, kendisinin de dinlenilmesinden korkuyormuş aslında.
“Ne o? Yoksa sen de mi bir terör çetesi kurdun da darbe yapmaya hazırlanıyorsun?”
Hımmm… Bu sözümdeki suç unsurundan çok, günah unsuru rahatsız ediyor onu.
“Tövbe de” diye haykırıyor telefonun öteki ucundan. “Hem de bir kez yetmez, en az üç kez tövbe et…”
Bir başka arkadaşım “Nasılsın?” deyip, hatırımı sormaya görsün. Düğmesine dokunulmuş ses alma aygıtı gibi onun bu sorusuna da aynı yanıtı veriyorum:
“Valla” diyorum. “Bu ortamda ne kadar iyi olunabilirse, ben de işte o kadar iyiyim diyeyim…”
Yumuşatılmış tonlu da olsa, karşımdan hemen bir azarlama geliyor:
“Yahu hatırını soralım dedik, hemen siyasete başlıyorsun” diyor arkadaşım. “Bırak şimdi şu yaz gününde siyaseti de, sağlığın nasıl, keyfin ne alemde, onu söyle…”
Sonra o da ne arıyor, ne soruyor… Ben onu aradığımda ise bu kez “Şimdi çok meşgulum, ben seni sonra ararım” deyip, kaçıyor.
Öyle korkuyorlar ki benden…
Oysa ben onları çok özlüyorum… Yalnızca onları mı?.. Kendileriyle, doyamaya doyamaya konuşabildiğim günlerimi de çok özlüyorum.