01 Şubat 2015
Kahramanlarımız ve… Karşılarındaki Suskunluğumuz
Sonunda, bizim de içine itildiğimiz bir dönemin, sığ bilgilerle yetinebilen kişileri tarafından bugün bir spor salonu, bir iki park ya da bir iki cadde adı olarak bilinen Abdi İpekçi, son yazısını yazdığı 1 Şubat 1979 tarihinin 36 yıl ötesinde, 2015 yılının Şubat’ında bugün, bir efsane ya da bir destan kahramanı olarak beliriyor anılarımızda.
Abdi İpekçi’yle birlikte, değişik yılların aynı haftasında sonsuzluklarına emanet ettiğimiz Uğur Mumcu da, Gaffar Okkan da yerlerini alıyorlar bu efsaneler tablosunda.
Onlarla aynı yaşam biçiminin ve aynı ölüm biçiminin onuruna sahip öteki “uygarlık kahramanlarımız” da bir anda dolduruyorlar, anılarımızın şeref kürsüsündeki yerlerini. Aynı onurlu yaşam ve aynı onurlu ölüm ötesinde bu uygarlık kahramanlarımızın ortak özellikleri, yaşamları boyu yalnız bırakılmamalarıdır.
Onları yalnız bırakanlar, aynı çizgide olmalarına karşın, birer “seyirci” kalmayı yeğleyen ve en gerçekçi tanımıyla toplumumuzun “adam sendeci” olarak adlandırılan kesimidir.
Bugün birer efsane kahramanı niteliğe sahip bu uygarlık kahramanlarımız, çoğunun sıfatı, bir bölümünün ise yapısı da “aydın” olmasına karşın, aydınlıklarını karanlıklara taşımaktan üşenen etkin bir kesimi harekete geçirebilmek için düşünsel emeklerini cesaretle ortaya koymalarının yanısıra, yaşamlarını namluların tehdidi karşısında hedef yapmaktan da çekinmemişlerdi. Onlar Türk toplumuna, Atatürk Devrimleri’nin önemini ve anlamını anlatmaya, hatta benimsetmeye çalışmış, toplumumuzun tüm bireyleriyle birlikte, dönemin tüm yöneticilerine de, Atatürk Devrimleri’nin ve ilkelerinin, bir ödül değerinde olmalarının da ötesinde gerçekte, uygar bir yaşam biçiminin “olmazsa olmaz” ögeleri olduğunu öğretmeye özen göstermişlerdi.
Bugünlerin “hal ve gidiş” serüveninin başrol oyuncuları ve onların ayaklarının çevresinde dolaşan figüranlar dışındaki bu uygar, dürüst, çağdaş, fakat aynı anda “adam sendeci” kimlikli bu kesimin bugün birinci vazifesi, bir zamanlar yalnızca seyircileri oldukları bu uygarlık kahramanların adlarının duyulduğu ve görüldüğü her yerde, kendilerinden defalarca özür dilemektir.
Toplumumuzu, okyanus dalgaları ortasında yelkensiz ve dümensiz bırakan siyasal fırtınaların herbiri, bu kahramanlarımızı tek tek aramızdan aldığında, doğal olarak önce çok üzülmüştük, çok dövünmüştük ama…
Bu fırtınaların teknemizi dalga dalga sürükleyip, sonunda bambaşka sahillere vurduğunda ve kendimizi bu sahillerin hiç de alışamayacağımız bambaşka iklimlerinde bulduğumuzda ancak, anlayabildik ne yapmamamız gerekip de yaptığımızı ve ne yapmamız gerekip de yapmadığımızı…
Kurşunlandığının 36’ncı yılında bu ay Abdi İpekçi’yi anarken, onla birlikte Bedrettin Cömert’in, Uğur Mumcu’nun, Ahmet Taner Kışlalı’nın, Çetin Emeç’in, Cavit Orhan Tütengil’in, Ümit Doğanay’ın, Doğan Öz’ün, Bahriye Üçok’un, Muammer Aksoy’un, Necip Hablemitoğlu’nun, Gaffar Okkan’ın ve aynı uygarlık uğraşı çizgisinde yitirdiğimiz yüzlerce “destan kahramanı”mızın anılarının huzurunda tek tek herbirini, hem kendilerine saygımızdan, hem de kendimize utancımızdan, başlarımızı önümüze eğerek bir kez daha anıyor ve…
Yanlışlarının yeni yeni ayırdına varmaya başlayan tüm “seyircilerini” bağışlamalarını diliyoruz.
Etiketler:Abdi İpekçi, adam sendeci, Ahmet Taner Kışlalı, Atatürk Devrimleri, aydın, Bahriye Üçok, Bedrettin Cömert, Cavit Orhan Tütengil, Çetin Emeç, Doğan Öz, Gaffar Okkan, Muammer Aksoy, Necip Hablemitoğlu, siyasal fırtınalar, Uğur Mumcu, Ümit Doğanay, uygarlık kahramanları