01 Nisan 2016
Kamuoyu ve Basın
Uzun iki direk arasında ölümcül yükseklikte gerili bir tel üzerinde yürüyen sirk cambazının karşı karşıya kaldığı tehlikelerle heyecanlanan ve yüzyüze olduğu tehlikelere karşın yürümesini sürdüren sirk cambazının bu mesleksel yeteneğini “cephedeki asker cesareti”yle özleştirip, o cambazı ayakta alkışlayan bir sirk seyircisi değildir, gazete okuru.
Gazete yazarı da, uzun iki direk arasında ölümcül yükseklikte gerili bir tel üzerinde, yaşamını tehlikelere atarak yürüyen bir sirk cambazı değildir.
Gazete yazarının görevi, yazdıklarıyla okurunu aydınlatıp, düşündürmektir; gazete okurunun görevi de, okudukları üzerinde düşünmektir.
Gazete okurunu ilgilendiren nokta, okuduğu yazının nasıl ve hangi koşullarda yazıldığı değildir; o yazıda ne anlatıldığıdır.
Yazar ve okur arasındaki bu beyinsel ilişkinin hedefi aynıdır.
Ortak hedef, “Sağlıklı bir kamuoyu oluşturmak”tır.
* * *
“Sağlıklı bir kamuoyu” nasıl oluşturulabilir?
Sağlıklı bir kamuoyu ancak, sağlıklı bir basın ve sağlıklı düşünebilen toplum bireyleriyle oluşturulabilir.
Günümüz Türkiye’sinde bu bir soru değil, bir sorundur.
O nedenle, “soru”nun yanıtı için değil, “sorun”un çözümü için Atatürk’ün 86 yıl önce yazdıklarını bugün de dikkatle okumak gerekiyor.
Atatürk’ün “Kamuoyu” ve “Basın” konularında açıkladığı aşağıdaki görüşleri, 1930 yılında o gün için açıklanmış olmalarına karşın, 86 yıl sonrasının bugünü için de geçerlidir, hatta gereklidir.
Yazı Devrimi’nden bir buçuk yıl sonra Atatürk’ün, yeni Türk harfleriyle kaleme aldığı bu konudaki görüşlerini, kimi sözcükleri örneğin “Efkarı umumiye” yerine “Kamuoyu”, “Matbuat” yerine “Basın”, “Neşriyat” yerine “Yayın” gibi bugün kullanılan sözcüklerle değiştirerek, aynen yayımlıyoruz.
* * *
• Milli egemenlik esasına dayalı temsili bir hükumette, kamuoyu büyük bir rol oynar.
• Basın ve toplantı hürriyetleri olmadan ve topluma ait işler hakkında geniş bir tenkit sahası bırakılmadan kamuoyu vazifesini yapamaz.
• Milli egemenlik ve temsili hükümet fikrinin yayılması ve yükselmesi ancak kamuoyunun faaliyeti ile mümkündür.
• Hükümetin fikri, memleketin fikrini temsil etmelidir. Hükümet memleketin fikrini anlayabilmek için, bu fikrin belirmesine neden olan vasıtalara sahip olmalıdır.
• Gerçi hükümet, seçim zamanlarında milletin fikirlerini öğrenir; seçilmiş olan meclisler de milletin fikrini temsil ederler. Fakat milletin seçim zamanlarında belirttiği fikirler sabit kalmaz.
• Bu sebeple, meclislerin bu fikirleri temsil edebilmesi, çok zaman devam etmez.
• Kamuoyu, milletin içinden taşan çeşitli fikirler denizidir. O denizde çeşitli akımlar, çeşitli münakaşa dalgaları meydana getirir.
• Kamuoyu ruhi bir ortamdır. Orada cereyan eden fikir mücadelesi, dikkatli gözlerden gizli kalamaz.
Eski demokrasilerde, bu fikir mücadelesi, bütün vatandaşların her gün bir arada toplanarak yaptıkları toplantılarda meydana geliyordu. Bugün vatandaşların sayısal çokluğu ve medeni hayatın vatandaşlara yüklediği günlük işler, onların maddeten ve her gün bir arada toplanmalarına imkan bırakmamıştır.
• Bu sebeple kamuoyu ideal bir ortan olmuştur ki, bu ortamda topluma ait işlerin tenkidi şu özellikleri gösterir:
(a) Tenkit ve münakaşa tamamen hürdür. Bu hürriyet, herkes tarafından, hiç kimsenin etkisi olmadan, kendi kendine kullanılır. Hükümeti ve meclisi dikkatli bulunduran kamuoyunun tenkit hürriyetidir.
(b) Kamuoyunun tenkit hürriyeti, başlıca çok sayıdaki yayınlar ile olur. Yayınlar yolsuzluklara engel olur ve hükümet organlarını vazifelerini doğru yapmaya mecbur eder.
Yayın en etkin kontrol vasıtalarındandır. Bu noktada, tenkidin kolay ve fakat yapmanın güç olduğu hakikatinin unutulmaması lazımdır.
Onun için, ‘toplumun iyiliği’ fikri, her türlü tenkitlere ve münakaşalara daima hakim ve esas tutulmalıdır. Gerekli görülen fikirler, toplumun iyiliği adına ortaya atılmalıdır. Bu fikir, hareket noktası olunca, tenkit ve münakaşa, devletin de iyiliği adına yapılmış ve vatandaşların sosyal ve siyasi terbiyelerini yükseltmeye hizmet etmiş olur.
(c) Topluma ait işleri tenkit hürriyeti, hükümet ile millet arasında bir anlaşma ortamı meydana getirir. Hükümet yayın yoluyla kamuoyunu anlar ve gerektiğinde lüzumlu olan belgelerle onu aydınlatır. Hükümetin milleti ve milletin hükümeti anlaması, bunların tek vücut olmalarını ve kalmalarını sağlar.
• Gerçek kamuoyu, dışarıdan kimsenin etkisi olmaksızın doğal olarak mevcut olan duygu ve düşüncelerin yine doğal olarak yarattığı bir havadır. Halbuki insan daima etki altında kalır.
Yalnız yeter ki bu etki, toplumu meydana getiren insanların hakikaten onları düşünen ve bütün varlığını onlara adayanlar tarafından yaratılmış olsun. Bu şekilde yaratılacak olan kamuoyu bu memleketin geleceğini sağlayabilir.
Yoksa esen herhangi bir hava ile değişebilecek bir kamuoyu içinde yaşarsak yarına güvenmek mümkün olmaz.
• Türk milletinin sağlam bir fikre sahip olmasını sağlamak amacımızdır. Yürüdüğümüz hakikat yolunun milleti mutluluğa ulaştıran tek yol olduğunu anlatmak lazımdır.
• Herşeyin oluşmasına çalışırken bütün çalışmaların, bütün teşebbüslerin üstünde olarak Türk kamuoyunu gerçeği anlamaya ve duymaya alıştırmak, bu durumu ona doğal hale getirmek, şuradan ve buradan gelecek günlük fikirlere, sahte ve yanıltıcı sözlere asla önem vermeyecek bir olgunluğa eriştirmektir.
• Bir toplumun ortak ve genel hisleri ve fikirleri vardır. Toplumların kıymetleri, medenileşme dereceleri, arzu ve eğilimleri ancak bu genel duygu ve düşüncelerin meydana geliş ve açığa çıkış derecesiyle anlaşılabilir.
• Bir topluluğu yöneten insanlar için toplumun talihi üzerinde hüküm vermek durumunda bulunan dostlar veya düşmanlar için ölçü, bu toplumun düşüncelerinden (kamuoyundan) anlaşılan yetenek ve değerdir. Bundan dolayı milletler kamuoylarını dünyaya tanıtmak zorunluluğundadır. Bütün dünya kamuoyunun öğrenilmesi ise hayatın düzene konması için şüphesiz lazımdır.
Bu hususta ise mevcut araçların birincisi ve en önemlisi basındır.
Basın milletin genel sesidir. Bir milleti aydınlatma ve ona doğru yolu göstermede, bir milletin muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, özetle bir milletin hedefi mutluluk olan ortak yönde yürümesinin sağlanmasında, basın başlı başına bir kuvvet, bir okul, yol göstericidir.
• Önemi ve yüceliği medeniyet dünyasında açıklık kazanan basın, hükümetimizin birinci derecede önem vermesi, bu konuda sarfedeceği çalışmayı millet için yapmakla sorumlu olduğu hayırlı hizmetlerin baş tarafına koyması yüce meclisin kesinlikle isteyeceği hususlardandır.
• Kamuoyu gibi gösterilmek istenilen suni fikirler, en sonunda özel fikirler gibi düşünülebilir. Değerli ve yararlı görülürse gözönüne alınır. Fakat genel idarede lazım olan kurallar niteliğinde değerlendirilemezler.
• Kamuoyunu gerçek durum ile karşı karşıya bırakmayı tercih ederim.