02 Mayıs 2016
Mete Akyol Açıklıyor:
Yayına başladığı 1998 yılından buyana Yayın Genel Yönetmenliği görevini yapmakta olduğum Bütün Dünya Dergisi, yayınını Atatürk aydınlığıyla kavuştuğumuz Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlık ortamında ve Atatürk Devrimleri ilkeleri doğrultusunda, gurur duyduğu Kuvvay-ı Milliye inanmışlığı, cesareti ve özeniyle sürdürmektedir.
Bütün Dünya’da yayımlanacak yazı, çizgi ve fotograflar, Bütün Dünya çalışanları tarafından bu nedenle, özel bir özenle, bu ilkeler doğrultusunda denetlenmekte, özellikle kendileri yazı göndermek isteyen yazarların yazıları, birkaç arkadaşımızın kimi zaman bireysel, kimi zaman birlikte çalışmalarıyla birden fazla kez denetimden geçirilmektedir.
Bu sorumluluğumuz ve görev anlayışımız, bizimle aynı çizgide olmayan kimi kişi ve odaklarda zaman zaman rahatsızlık oluşturmakta, onların bu rahatsızlığı, eleştirinin de ötesine sıçrayan, kişisel korkutma hatta yıpratma girişimleri biçiminde karşımıza çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Yüzeyde Bütün Dünya’ya ve kişiliklerimize, özünde Atatürk ve Cumhuriyet’e karşı belirli bir örgütlenme disiplini çerçevesinde yapılan engelleme amaçlı bu yıpratma saldırıları süresince karşılaştığımız tehditler, şantajlar, hakaretler ve hatta küfürleri, görüldükleri anda ve yerde, geldikleri yerlere geri gönderdik, tümünü sahipleriyle başbaşa bıraktık.
Bütün Dünya ve kişiliklerimize yapılan bu saldırıların bir benzerine, dergimize dışardan yazı gönderen bir yazarın yazılarını bundan böyle yayınlamama kararımızı kendisine bildirmemizden sonra, son günlerde de tanık olduk.
Kendisinin önce sözlü olarak hakaret, tehdit ve şantajla başlattığı, sonra birkaç seveniyle internet ortamında oluşturduğu örgütcükleriyle sürdürdüğü ve hiçbirini hiçbir zaman hak etmediğimiz hakaret içerikli sözlerinin tümünü, zaten sahiplerine ait olduklarını bildiğimizden, bu kez geri göndermek gereksinimi bile duyumsamadık.
Söz konusu yazarın söz konusu yazısı, denetim görevi yapan arkadaşlarımız tarafından Yayın Genel Yönetmeni’nin dikkatine getirilmiştir.
Yayın Genel Yönetmeni yetkimle ben, yazının yazarına gönderdiğim notta, “Kurtuluş Savaşı’nın Örtülü İdeolojisi” başlıklı yazısını yayımlayamayacağımı, en kısa sürede "kişisel yorum ağırlıklı" olmayan yeni bir yazını beklediğimi bildirdim.
Bu notum üzerine gönderdiği yeni yazısında yazar, “23 Nisan Çocuk Bayramı ve Atatürk Gerçeği” başlıklı yeni bir yazı göndermiş, yazısının girişinde, şu altıntıya yer vermiştir: “23 Nisan’ın çocuk bayramı olması düşüncesinin fikir babası Atatürk’tür.[1]TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920 gününün akşamı, Yunus Nadi, Ruşen Eşref, Hacı Feyzullah Efendi ve Mazhar Müfit Bey’in hazır bulunduğu bu sohbette sorulan, “Paşam! Bugün Büyük Millet Meclisi’ni açtık. Bunu bütün milletimize ve İtilaf Devletleri’ne ilan ettik. Fakat bugünün adı ne olsun?” sorusuna Atatürk şu cevabı vermiştir: “Efendiler! Osmanlı İmparatorluğu, 600 yıl bu milletin kaderine hâkim olmuştur. Bugün Osmanlı İmparatorluğu kısmen dağılmış olmasına rağmen İstanbul’da bir hükümeti mevcuttur. Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında, bugün bizim açtığımız meclis çocuk kalır. Onun için, bugünün adına çocuk bayramı diyelim. Bu çocuk büyüsün, kendi zaferini kendisi ilan etsin.”[2]
Giriş bölümünü yukarda yayınladığım yazı, yazara, Bütün Dünya’da benim yayınlayamayacağımı söylediğim yazıdır.
Yazar daha önce de birkaç kez bu doğrultuda hatalar yaptığından, yazılarını bundan böyle yayınlamayacağımı da bildirdim.
Bu davranışım, özelliğini yukarda tanımladığım görev bilincimin doğal bir sonucudur.
Hiçbir açıklama zorunluğum olmamasına karşın, kendisini sakinleştirmek amacıyla söylediğim “Bütün Dünya bir üniversite kültür yayınıdır. Ayrıca ben Başkent Üniversitesi’nin Mütevelli Kurul üyesiyim. Benim kişisel sorumluluklarımı aşan sorumluluklarım var” sözlerimi, “Ankara öyle istedi” biçiminde çarpıtarak, kendini okurları karşısında Cumhurbaşkanı’nın ya da Başbakan’ın baskısı sonucu “işinden atılmış” bir yazar konumuna getirme çabası, onun, ilgilenmediğimiz bir davranış biçimidir.
Kendini savunurken yazarın, yukardaki alıntıyı Atatürk Araştırma Merkezi’nin bir yayınından aldığını ısrarla ileri sürmesi üzerine, söz ettiği kaynağı inceledik ve Atatürk’e yakıştırılan bu sözün doğruluğunu kanıtlayacak hiçbir belgeye ve kaynağa rastlayamadık.
Yazar, bu alıntıyı aldığı yayının bilimselliğine kanıt olarak, kaynağının “Atatürk Araştırma Merkezi” yayını olduğunu söylerken arkadaşlarımız, yazarın “Atatürk Araştırma Merkezi” ile ilgili olarak 2010 yılında Oda Tv’de yayınlanan şu yazısından birkaç paragrafı çalışma masamıza koydular.
Yazısının bilimselliğine bugün destek olarak gösterdiği Atatürk Araştırma Merkezi konusunda yazar, 11 Temmuz 2010 tarihinde Oda Tv’de yayınlanan “Atatürk Araştırma Merkezi cemaatin eline mi geçti” başlıklı yazısında şöyle demektedir:
"Atatürk Araştırma Merkezi, 12 Eylül 1980 Darbesi'nden sonra Kenan Evren'in Atatürkçülük anlayışı doğrultusunda toplumu biçimlendirmek amacıyla oluşturulan kurumlardın biridir." (...) "12 Eylülcülerin "Amerikan istekleri doğrultusunda bir Atatürk yaratmak" ve bunu topluma belletmek amacıyla kurdukları bir kurumdur." (...) "Kemalizm'den kurtularak mutlu olmak isteyenlerin kurumu"dur. (..) "Atatürk karşıtı kültür politikalarının bile Atatürk'e atıf yapılarak yerleştirilmek istendiği" bir kurumdur. (...) "Yazarlarının Yeni Forum'da CIA ajanı Paul Henze ile birlikte yazı yazdıkları ve bu derginin ABD'nin CIA benzeri NED adlı örgütünden para yardımı aldığını da belirtelim" (...) "Amaç: "Kenanist Kemalistler" yetiştirmektir." Atatürk Araştırma Merkezi, 1980 sonrasında, Doğu Perinçek'in dediği gibi "Kenanist Kemalistler" yetiştirmek amacıyla kurulan AKDTK'na dahil bir teşkilattır. Amacı, yine o günlerde kurulan Aydınlar Ocağı ve Türkiye Gazetesi gibi ABD çıkarlarına hizmet edecek olan Türk-İslam Sentezi'ni yerleştirmektir." "Nurcu diye bilinen Prof. Dr. Cezmi Eraslan, AKP tarafından bu Atatürk Araştırma Merkezi'nin başkanlığına getirilmiştir." (...) Atatürk Araştırma Merkezi'nin kuruluş amacı dikkate alındığında II. Abdülhamit ve Nur uzmanı Prof. Cezmi Eraslan'ın bu göreve getirilmesi ‘tencere-kapak’ misali bir durum yaratmıştır!" (...) "amacı, bir taraftan Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndaki rolünü azaltmak, diğer taraftan Said-i Nursi'ye bu kutsal savaştan paye vermektir." (...) "Said-i Nursi'yi "Kurtuluş Savaşı Kahramanı" yapmak için bin dereden su getiren Prof. Dr. Cezmi Eraslan, AKP tarafından Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı'na getirilmiştir. Bu durumda yapılması gereken, Atatürk Araştırma Merkezi'nin adını Said-i Nursi'yi Araştırma Merkezi'ne dönüştürmektir."
Niteliği, yazarın yukardaki sözleriyle açıklanan Atatürk Araştırma Merkezi’nin bu yayınının bilimsel olduğunu kabul etmek bir yana, o yayında bile, üstelik belge ve kaynak gösterilmeden yayınlanan “ciddiyetten ve doğruluktan uzak” bir alıntının Bütün Dünya’da yayınlanmasının bırakın umulmasını, yayınlanabilmesi olasılığının düşünülmesi bile olanaksızdır.
Ben, Bütün Dünya’nın Yayın Genel Yönetmeni’yim ve yazarı kim olursa olsun, sorumluluğunu üstlenmemin olanaksız olduğu bir yazıya Bütün Dünya’da bugüne değin yer vermedim, bundan sonra da yer vermeyeceğim.
Bütün Dünya’da yayınlanmasına onay verdiğim her yazı, her ay okuyorsunuz, biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlığıyla, Atatürk Devrimleri’nin ve ilkelerinin uygarlığıyla ve çalışma arkadaşlarımla birlikte gurur duyarak uyguladığımız Kuvvay-ı Milliye inanmışlığımız, kararlılığımız, cesaretimiz ve özenimizle eşdeğer yüceliktedir.
Bu konuda söyleyeceğim son sözüm budur.