Yaptıkları yaramazlıkları bir daha yapmasınlar da, adam olsunlar diye çocukların kulaklarını çekiyoruz ama… Çocuklardan da büyük yaramazlık yapan büyüklerin kulaklarını çekmeyi, nedense, bir türlü beceremiyoruz.
Oysa bir becerebilsek onu, göreceğiz, sonunda biz adam olacağız. Çağımız teknolojisinin “insan beyninin onurlu zaferi” ve “artık onsuz olmaz” buluşu olarak kabullendiğimiz cep telefonumuzu çocuğumuzun, bir oyuncak olarak kullandığını… Ve onun, hem kendine, hem çevresine verdiği zararı bilmeden, bu son derece gelişmiş teknoloji ürünü aygıtı çelik çomak gibi ilkel bir oyun aracına dönüştürdüğünü görünce…
Bir daha yapmasın ve adam olsun diye kulağını çekiyoruz da… Kutuptaki Eskimo'yla, Avustralya'daki aborjini, Çin'deki sarı deriliyle, öteki dünyadaki Kızılderili'yi istedikleri an konuşturan “insan beyninin onurlu zaferi” bu teknolojik sistemi, kirli bir kişisel oyuncağa dönüştürüp, kendi siyasal amaçları için gizli gizli kullanmaktan çekinmeyen büyüklerimizin kulaklarını neden çekmiyoruz?
Mahalle arasında oyun oynadığı arkadaşına attığı taş yanlışlıkla komşu evin camını kırdığında, mahallenin bu yaramaz çocuğunun kulağını çekiyoruz ve bu uyarımızla onun, büyüdüğünde adam olacağına inanıyoruz da… İnsan beyninin onurlu bir başka zaferinin ürünü olan ve aya insan götürüp getiren uzay aracını yörüngesine oturtabilecek denli ileri teknoloji içeren bir füzeyi, kendine hiç de zararı dokunamayacak uzaklıktaki insanların tepesine ölüm yağdıran bir silah taşıma aracına dönüştüren yaramaz büyüklerin kulaklarını çekmeyi neden aklımıza bile getiremiyoruz?
Aile yadigarı değerli bir eşyayı kaşla göz arasında evden çıkarıp, önüne çıkan ilk açıkgöz alıcıya yok pahasına satan yaramaz çocuğu uyarmak için kulağını rahatlıkla çekebiliyoruz da… Yönetimlerine emanet edilen ülkelerimizi, en köklü deneyimlerin ürünü en ileri yönetim sistemlerini kişisel çıkarları uğruna çocuk oyuncağına çeviren büyüklerin kulaklarını çekip, onları uyarmakta neden zorlanıyoruz?
Bu gerçeğimizle yüzyüze geldiğimizde ve bu uyarı görevimizi yerine getirebildiğimizde insanlar ve insanlık, “beyninin en büyük ve en onurlu zaferi”ne ulaşmış olacaktır. Yeter ki korkmamaktan korkmasın insanlar…
Ve yeter ki korkunun tutsağı olmasın insanlık !