01 Ocak 2011
Onurla Yaşamak…
İki sayfa çevirdikten sonra, Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın “Onurla Yaşamak” başlıklı yazısıyla karşılaşacaksınız. Sakın şaşırmayın. “Hiç de gündemimizde yokken, nereden çıktı şimdi bu ‘onur’ sözcüğü?” diye sorabilirsiniz de.
Bu ülkede, bu soruya, bugün, iki ayrı yönden bakılıyor, iki ayrı gönülden yaklaşılıyor.
Kimimiz, çok uzun yıllar sonra buluştuğumuz eski bir dosta duyulan özlemle karşılaşıyoruz ve “Ne denli çok göreslemişim seni meğer” diyerek, dostumuzun boynuna doladığımız kollarımızın sevgi susuzluğuyla kucaklıyoruz “onur”u.
Kimimiz de, “hiç de gündemimizde yokken ve ayrıca nedeni de yokken, birden bire karşımıza çıkan bu ‘onur’ sözcüğünü, “pişmiş aşa katılan su” soğukluğuyla karşılıyoruz.
“Biz neyle meşgulüz, görün işte, bunlar hala dedelerinden, ninelerinden kalma modası geçmiş böyle laflarla vakit kaybediyorlar…” diyoruz.
* * *
Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın 7 yıl önce kaleme aldığı ve Bütün Dünya’nın Kasım 2004 sayısında yayımlanan “Onurla Yaşamak” yazısındaki “pişmiş aşa katılan soğuk su damlaları”ndan birkaçını geliniz birlikte okuyalım:
“Son günlerde dillerden düşmeyen onur kavramı, onsuz bir yaşam olamayacağını düşünenlerle, onu önemsemeyenler arasında çekilmiş bir sınır gibi duruyor.”
“Onurun, insan yaşamındaki etkin gücü, bireyin onuru benliğinin değerlerinden biri olarak görmesiyle başlar. Bu bilinç, düşünce ve davranış bütünlüğüne, ilkeli bir yaşama yöneltir bireyi. Bu yaşam anlayışı onurla çelişen her davranışı yadırgamamıza neden olur. Onuru için gerektiğinde özveriye hazır demektir birey; başkaları da ondan bu davranışı bekler.”
“Özsaygısı olmayan bireyin, toplumun ya da ulusun varlığını özgün bir biçimde yaşaması beklenemez. Bu durumda, başkasından saygı görmeyi umması, en azından tutarsızlıktır ve zaten saygı görmez.”
“Belirli toplumsal değerler bütünü içinde birey, kendisini o değer anlayışı içinde saygın biçimde ortaya koyarsa, umduğu saygıyı görür ya da en azından saygı beklemeye hak kazanır.”
“Bireyler ve uluslar, onur bilincini, hem bugünün yaşamından hem de tarihlerinden çıkarırlar. Özsaygısı olmayan bireyin düşünce ve davranış karmaşası gibi, kendine saygı duymayan uluslar da, ne birlik bütünlük kurabilirler ne de saygı görürler.”
“Ülkemiz, onurla ilgili ağır tecrübeler yaşamış bir tarih üzerine kuruludur; güçlü dönemlerinde ve güçsüzken yaşadıkları ibret vericidir.”
“1932’de, Birleşmiş Milletler üyeliği gündeme geldiğinde, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’a, görüşmelere giderken, Atatürk’ün ‘Davet etsinler, katılalım’ talimatı da aynı özsaygı anlayışından çıkar.”
“Kurtuluş Savaşı’nı, her şey olanaksız görünürken, ulusal onurun çiğnenmesi karşısında, ‘Ya bağımsızlık ya ölüm!’ diyen bir bilinçle kazanan liderdir Atatürk.”
“Her zaman saygıyla andığım matematik hocam Turgut Bey’in sözünü anımsarım sık sık, “Bir insan kendi izzetinefsini sokağa atarsa, kabahat üzerine basıp geçende değil, onu sokağa atandadır.” Onurunuza siz sahip çıkmazsanız, kimse sizin için sahip çıkmaz.”
“Bireyler arasındaki denklem, ülkeler için de geçerlidir. Ancak eşit kişiler birbiriyle özgür ilişki kurabilirler. Dünya ülkeleri ile çağdaş uygarlık değerleri üzerinden eşitlenmedikçe, bir eşitler ilkesi kuramayız, kuramamaktayız. İlişki eşit değilse, bu özgürlük değil, bağımlılıktır. Ülkemizin değerlerini yükseltecek olan bizler değil de başkalarıysa, Türkiye’nin yüceliş onurunu da yaşayacak olan başkasıdır, bizler değil.”
“Onur bilincini, “çalışma” ve “güven” bilinci ile birlikte, pek zorunlu olmasa da bir dışavurum gereksinimi olan “övünç” duygusuyla tamamlayıcı, bütünleyici bir bilinç olarak görüp özdeyişe dönüştüren liderdir Atatürk.”
“Asla unutmamamız gereken ise, onur için ve onurla kazanılmış bir zafer üzerinde, özgürce yaşamakta olduğumuzdur.”
“Atatürk’ü bugün bir kez daha saygıyla anmak, nefes almak kadar önemli: “Hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?.. Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.”
“Bu bilgiler, elbet, devraldığımız onur mirasımızın temeli, ilköğretim aşamalarıdır.”
* * *
İki sayfa çevirdikten sonra, Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın “Onurla Yaşamak” başlıklı yazısıyla karşılaşacaksınız. Sakın şaşırmayın.
İster eski bir dost özlemiyle karşılayın, ister “pişmiş aşa katılan su” soğukluğuyla karşılayın, hiç de gündemimizde yokken, ayrıca hiç de nedeni yokken, durup dururken nereden çıktığını da söyleyelim bu “onur” sözcüğünün.
Birkaç kişinin varlığında ve üstelik gözlerimizin önünde, böylesi somut ve dimdik ibretlik örnekleri varken…
“Onur sözcüğü, toplumumuzun da gündemine girsin artık istiyoruz, kimseleri şaşırtmadan…”
Gönlümüzden önce, beynimizin isteğidir bu.
Etiketler:Atatürk, Birleşmiş Milletler, Mehmet Haberal, onur, onurla yaşamak, Tevfik Rüştü Aras