Bu trafik işaretlerinin Türkçesi de, Çincesi de, İngilizcesi de, Arapcası da aynıdır. O nedenle onların anlamlarını Çin ’liler de, İngilizler de, Araplar da bilirler. Fakat nedense, bizim ülkemizde kimi kişilere bu işaretlerin anlamlarını öğretebilmek olanaksızdır. Onlar kimi olaylara olduğu gibi, bu işaretlere de ya kör bakarlar ve baktıklarını görmezler ya da görüyor olmalarına karşın, anlaşılmaz bir vurdumduymazlıkla, gördüklerinin tersini yaparlar.
Caddeye ters yönden giren böylesi bir kişinin, çevresindeki kişileri rahatsız edici “vurdumduymaz” ve “ben yaptım, oldu” davranışlarla arabasını ters yönde sürebilmesi, öncelikle cezayı gerektiren bir “trafik suçu”dur, sonralıkla kendisine ait özel bir aile terbiyesi konusu, hatta sorunudur. O sürücünün, arabasını ters yönde rahatlıkla sürerken hiçbir engel ya da uyarıyla bile karşılaşmamış olması ise, “kolay kolay onarılamayacağı”na artık kesinlikle inandığımız çok büyük bir “toplumsal yaramız”ın göstergesidir.
Bu yaramız, toplumumuzun bir yarısının, öteki yarının “vurdumduymaz” ve “ben yaptım, oldu” davranışları karşısındaki sessizliğinin ve çaresizliğinin adıdır… Bedenimizde değil, onurumuzda oluştuğu için, sızısı bedensel değildir. Sızlayan onurumuzdur. Kimselere yakınmıyor, kendi kendimize bile dillendirmiyoruz ama… Bu sızıyı hemen hergün, hemen her yerde duyumsuyoruz.
***Yağmurda taksi bekleyen kişiler kuyruğunda öndeki kişiyi, güçlü bir dirsek darbesiyle yana iterek, o kişinin sırasını alan bir kişinin bu davranışı, yalnızca kendisini ilgilendiren onun özel bir “yetiştirilme sorunu”dur ama… Kuyruktaki öteki kişilerin bu davranış karşısında sessiz ve çaresiz kalmaları, küçücük bir uyarıda bile bulunmaya cesaret edememeleri, “mağdur kişi”nin hakkını savunmaktan korkmaları, yaradılanların en şereflisi anlamındaki “eşref-i mahluk” denilen “insan” ın, çok ciddi bir “insan gibi insan olabilmek” sorunudur. Sızlayan, işte bu yaramızdır.
***Tüm dinleyicilerin büyük bir hayranlıkla sahnedeki sanatçıyı dinledikleri bir konserde, önündeki ya da arkasındaki koltuklardan birinden gelen bilmem ne çekirdeğinin çıtırtılarını duymazlıktan gelmek, o çıtırtıların çevresindeki kişilerin “aile kalıtımı” kişisel terbiyelerinin doğası gereği zarif bir davranış biçimi olabilir ama… Böylesi “vurdumduymazlık” ve “ben yaptım, oldu” fütursuzluğu karşısında sessiz ve çaresiz kalmak, gerçekte insanı “insan” yapan onurundaki o çok ciddi yaradır.
***Bir yanda birbirleri peşi sıra Yağma Hasan’ın Böreği’ne dönüştürülmek istenen Karadeniz’in Dereleri… Yetmedi… Yasalların en yasalı bir protesto gösterisinde insanların “dövülmeleri”, cezaevine kapatılmaları, “öldürülmeleri”…Yetmedi…
Suç sayılabilecek hiçbir neden gösterilmeksizin yıllarca cezaevlerinin yıpratıcı koşulları altında kapalı tutulan, ülkenin köklü ve yasal bir siyasal partisinin genel başkanı… Yetmedi… Ulusal ve uluslararası bilimsel başarıları, milletinin göğsüne bir onur madalyası olarak mıh gibi çakılmış bir bilim adamı… Yetmedi…
Vatan ve milletin namusunu, şerefini, onurunu, en azından kişisel ve ailesel namuslarını, şereflerini ve onurlarını korudukları ve savundukları yücelikte bir düzeyde korumaya ve savunmaya ömürlerini adamış askerler…Yetmedi…
Yaptıkları ve bundan sonra da yapacakları yalnızca halkı bilgilendirmek ve aydınlatmak olan yazarlar, gazeteciler... öylesi bir tablo, “Ülkede en kalabalık yarı, toplumun benim de içinde olduğum yarısı” diyen ve bu nedenle demokrasinin, kendilerine her tür davranışı yapma özgürlüğü verdiğine inanan bir toplum kalabalığının gözünde, gönlünde ve anlayabilme sınırları içinde, herbirine göre bir başarı, bir övünç nedeni sayılabilir ama… O en kalabalık yarının “vurdumduymazlık” ve “ben yaptım, oldu” başıbozukluğunun ürünü bir “manzara-ı umumiye” karşısında sessiz ve çaresiz kalmak, toplumun “öteki yarısı”nın ise onurunda, hergün giderek büyüyen ve giderek daha da çok sızlayan çok ciddi bir yara da oluşturmaktadır.
Bedendeki yılan ısırığı yarasından daha çok acı veren, daha çok sızlayan bu onur yarası, kemiğe dayandığı bu noktada, toplumumuzun bir yarısının, insansal olduğu denli, toplumsal ve ulusal sorunu da olmaya başlamıştır...