Sevgili Barış’cığım,
Yasalara ve yasaklara uymak yurttaşlık görevimiz ama… O yasalara ve yasaklara karşın sen, doğru bildiğin yoldan şaşma, aklının ve yüreğinin dediğini yapmaktan geri kalma.
Nazım Hikmet’in “Kerem Gibi” adlı şiirini anımsa: “Hava kurşun gibi ağır / Bağır / Bağır / Bağır…”
Televizyon ekranlarının ürünü büyüklerin yerine, sen yine de aklının ve yüreğinin büyüklerini dinle, içinden de olsa, her sabah bağır, bağır, bağır:
“Türk’üm” diye bağır, “doğruyum” diye bağır, “çalışkanım” diye bağır, bağır, bağır.
Bağırabildiğince büyük bağır. Büyük bağırmak, herkesin duyabileceği denli yüksek sesle bağırmak değildir. İnandığını bağırabilmektir, bağırdığına inanmaktır, büyük bağırmak.
“Türk’üm diye bağır, “Doğruyum, çalışkanım” diye bağır.
Sonra bir “Türk” gibi davran çevrene… Her zaman, her konuda “Doğru” ol… Ve “çalışkanım” diyebilmeyi hak edinceye değin çalış, çalış, çalış…
Senin gücüne gereksinim duyan küçüklerini korumaktan, büyüklerinin karşısında saygılı olmaktan ve özünden de değerli olduklarını kabul ettiğin yurduna, ulusuna cüret edebilecek en ufak bir saldırı karşısında bile, bu varlıklarına her zaman özünden çok sahip çıkmaktan, onları özünden çok sevmekten, hiçbir zaman geri kalma… İşte budur, bağır, bağır, bağırmak… İşte budur, kurşun gibi ağır havanın kurşunlarını eritebileceğin kuvvetin…
Büyük Atatürk’ün açtığı yolda, onun gösterdiği hedefe durmadan yürüyeceğine verdiğin sözünü yerine getirdiğin her adımda ancak, havanın o ağır kurşununun, önce eriyeceğini, sonra damla damla yok olacağını gözlerinle göreceksin… * * *Sevgili Barış’ım,
Böylesi kurşun gibi ağır havalarda, bu ilkeleri yüksek sesle bağırman, yasalarla, yasaklarla geçici bir zaman engellenebilse de, senin bu ilkeleri uygulayarak bağır, bağır, bağırmanı, inan, demokrasinin hiçbir türü engelleyemez.
Adam gibi adam olman için, adam gibi büyüyebilmen için gereksinim duyduğun kudret ve kuvvet, ulusal, devrimsel ve aile terbiyemiz içinde vardır… “Şerefimize… Namusumuza… Onurumuza…” diyerek haydi bir kez daha bağır, bağır, bağırarak içelim andımızı ve…
Bir kez daha bağır, bağır, bağırarak kutlayalım, kurşun gibi havanın, kurşunlarını damla damla eriten gücümüzü: “Şerefimize… Namusumuza… Onurumuza…”