01 Ağustos 2014

Yetiştik, Ey Vatan…

  Başkent Ailesi’nde bu yıl Haziran’ın son haftasının adı “Diploma Haftası” idi. Pazartesi gününden, Cuma günü akşamına değin o son haftanın her günü, ilköğretim ve ortaöğretim okullarımızda, çeşitli meslek yüksek okullarımızla kimi fakültelerimizde, öğrenciler ve öğretim üyeleriyle birlikte velilerimiz, onursal konuklarımız ve evsahibi kimliklerimizle biz de, Başkent Üniversitesi’nde öğrencilerimizin “diploma töreni coşkularını” yaşadık, “mezuniyet heyecanlarını” duyumsadık. Yalnızca bu kadarla kalmadık; çoğumuz, öğrencilik yıllarımıza uzanan düşsel yolculuklar da yaptık; kimimiz on, kimimiz yirmi, otuz, kırk yıl önceki kendi mezuniyet coşkumuzu ve heyecanımızı bir kez daha yaşadık. Bu düşsel yolculuklarımız, kurgu bilim öykülerindeki ışınlama yönteminden hiç de farklı değillerdi. Gittiğimiz yer ve zaman dilimleri ne denli uzakta ya da yakında olsalar da, oralara yaptığımız yolculuklarımızın süresi hiçbir zaman değişmiyordu. Bir yıl öncesine de, otuz, kırk, elli yıl öncesine de gidiş dönüşlerimizin süresi, göz açıp kapama süresinin başlangıç ve bitiş çizgilerinin belirlediği sınırları hiçbir zaman aşmıyordu. Hemen her diploma töreninde benim de yaptığım bu düşsel yolculuklarımdan birini daha, Başkent Üniversitesi’ndeki bu yılın diploma töreninde de yaptım ve bir an için ben de, üniversite öğrenciliği yıllarımın sonuncunun, son aylarına gittim, geldim. Tanık olduğum birkaç sahneyi size de anlatayım: 1960 yılının Mart, Nisan ve Mayıs aylarında da Türkiye yine rahatsızdı, yine sancılar çekiyordu ama… Başındaki tüm baskı ve şiddete karşın halk korkmuyor, muhalefet partileri, üniversiteler ve basınla bütünleşerek, iktidarı yola getirmek için, iktidara sokakta da kafa tutuyordu. Siyasal muhalefet cephesinde bugünün “Kol kırılır, yen içinde kalır” deyişinin anlamsız hoşgörü melteminin yerinde, o yılın o aylarında İsmet İnönü’nün, “Sizi ben bile kurtaramam” uyarısının, iktidarı en yüksek Richter ölçeğinde sarsan kasırgası esiyordu. Üniversitelerde profesörler ve doçentler, “Gözlerini kapatıp sınıfa girip çıkmakla ve kürsüye çıkıp inmekle” vazifelerini yapmış olamayacaklarının bilinciyle üniversite kapısında göğüslerinden duvar oluşturuyorlar, üniversite mahremiyetine tecavüze kalkışan iktidar partisi polislerinin coplarının hedefi yapılmak istenen “evlatları” öğrencilerinin kafalarının ve gözlerinin, kollarının ve bacaklarının yerine kendi kafa ve gözlerini, kendi kol ve bacaklarını uzatıyorlardı. Siyasal ya da parasal bir güç karşısında ellerini havalara kaldırıp, bir anda kendi ekseninde 180 derece dönebilme yeteneğine sahip bugünlerin kimi gazetecilerinin yerlerinde o günlerde, “Hadi canım sen de…” diye efelenmelerinin bedeli olarak Ulucanlar Cezaevi’ni mesken tutmak zorunda bırakılan Metin Toker’ler, Cüneyt Arcayürek’ler, Şinasi Nahit Berker’ler, Beyhan Cenkçi’ler, Ülkü Arman’lar vardı. Son sınıflardaki “ağabey” ve “abla”larının öncülüğünde üniversiteli gençler, iktidar polisinin coplarına aldırmadan, iktidardaki hükümete karşı hemen her gün “demokratik protesto” haklarını kullanıyorlar, sonra da, “demokratik protesto” eylemlerinin gerekçesi olarak, seslerinin ve öfkelerinin tüm gücüyle, “Mülkiye Marşı”nın şu kıtasını haykırıyorlardı: Başka bir aşk istemez Aşkınla çarpan kalbimiz Ey vatan, gözyaşların dinsin, Yetiştik çünkü biz.   * * *   “Diploma aldığım” 54 yıl önceki kendi mezuniyet törenimden “Göz açıp kapayıncaya değin geçen bir sürede”, öğrencilerimizin bir bölümüne “diploma verdiğim” Başkent Üniversitesi 2013-2014 Ders Yılı Diploma Törenine geldiğimde… Gözlerimin önünde göğe uzanan yüzlerce öğrencimizin ellerinin rampasından, uzayın sınırsızlığına fırlatılan yüzlerce mezuniyet şapkalarının simgelediği bir gençlik coşkusu görüntüsü ve… Kulaklarımın içinde, bugün de özelliğini, canlılığını ve geçerliliğini koruyan 1960 yılının unutulmaz müjdesinin şu dizeleri vardı: Ey Vatan, Gözyaşların Dinsin, Yetiştik Çünkü Biz…

Etiketler:, , , , , , , , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title