18 Nisan 1993

Bir Jubile Öyküsü

İstanbul'da sanatçılar­la, kendilerine sanatçı dedirtebilenler ve bir de futbolcular, her za­man gazetecilerin göz­leri önünde olmuşlar­dır. Bir de son yıllarda genciyle, ak saçlı babasıyla, sanayiciler ve işadamları da girebilmişler­dir gazetecilerin bu ilgi menzili­ne. Ankara’nın sanatçıları, fut­bolcuları, işadamları ve sanayi­cileri ise, bu “gazetecilerle dostluk" konusunda hiçbir za­man, İstanbul’daki meslekdaşları kadar talihli olamamışlar­dır... Çünkü politikacıdan başka birşey görmeyen Ankara’daki gazetecilerin gözleri, Anka­ra’nın sanatçısını da, futbolcusunu da, işadamını da hiçbir zaman görememiştir. Birkaç yıl üstüste "Ankara Gol Kralı" unvanına sahip olan Futbol Milli Takımı'mızın An­kara Demirsporlu “beyefendi futbolcusu" Fikri Elma da, sa­dece “beyefendilik" özelliği nedeniyle değil, Ankara'daki gazetecilerin bu mesleksel “hi­permetropluk” özelliği nedeniyle de, Türkiye'de hak ettiği düzeyde tanınamamıştır. İlk bakışta Fikri Elma’nın talihsizliği gibi görünen bu olgu gerçekte, onu tanıması gerekip de, tanıyamamış olanların talihsizliğidir. Fikri Elma’nın kendine öz­gü talihsizliği ise, onun "kuğu şarkısı" olabilecek jübile maçı­nın yapıldığı gece meydana çık­mıştır. Ankara seyircisi, 22 yıl seyrettiği Fikri Elma yerine o gece, birbuçuk yıllık televizyo­nu seyretmeyi yeğleyince ve... Jübile maçı gecesi bu milli futbolcumuzu, 19 Mayıs Stadı’nı kat kat halkalarla dolayan beton tribünlerin bomboş so­ğukluğunun ortasında tüm yal­nızlığıyla tek başına, başbaşa bırakınca, Fikri Elma’ da ilk kez o gece, orada tanıştı talihsizli­ğiyle, ilk kez o gece, orada "Merhaba” dedi talihsizliğine. Yayına başlayalı bir yıldan fazla olmasına karşın televiz­yon, 1969 yılında da Ankaralılar’ın gözünde ve gönlünde “in”’ liğini sürdürüyordu. Üç gece ikişer saatten hafta­da toplam altı saat yayın yapan televizyona Ankaralılar, hala doyamamışlardı. Ekrandaki her görüntü, hala bir zamk tutucu­luğuyla yapıştırıyordu karşısına Ankaralılar’ı. Ve Fikri Elma’nın jübilesi­nin düzenlendiği 26 Ağustos sa­lı akşamı da, o kavurucu sıcak günün gecesinde bile evlerine kapanmışlar, televizyonda önle­rine ne sürülmüşse, onu seyret­meye koyulmuşlardı. O gece sadece 6862 kişi Fik­ri Elma’nın jübilesinde bulun­mak için 19 Mayıs Stadı’na gel­mişti ve sağlana sağlana onlardan da ancak 62 bin 122 lira ha­sılat sağlanabilmişti. Fikri Elma’ya ise, jübileden sonra para yerine, nasihat kalmıştı. “Size maalesef bir kuruş bile kalmadı. Fikri Bey” dedi­ler “21 bin beşyüz lira giderler ve vergi tuttu, geriye kalan 40 bin beşyüz lirayı ise Beşiktaşlı yöneticiler aldılar.” Fikri Elma’nın 22 yıllık ta­kımı Ankara Demirspor’la jü­bile maçında oynamak için An­kara’ya gelen Beşiktaş, tüm masrafları karşılığında 45 bin li­ra alacaktı ama, gişede kala ka­la sadece 40 bin beşyüz lira kalabilmişti. Fikri, “Kalan dört bin beş­yüz lirayı Beşiktaş’a sonra göndersem olur mu?” diye ka­ra kara düşünürken, karşısında bir anda “Nuri Ağabey”i buldu. Ankaragücü'nün efsane kaleci­si Nuri Özakyol, kendisiyle yıl­lardır karşı karşıya oynayan ve koruduğu kaleye kimbilir kaç yılda, kimbilir kaç gol atan Demirsporlu arkadaşı Fikri Elma’yı jübile maçından sonra stadın bir köşesine çekti ve... “Biraz önce duyduklarımın doğru olmadığını söyle bana” diye çıkıştı kırk yıllık arkadaşı­na “Gerçekten eline bir kuruş para kalmadı mı jübileden?...” Kendisini yakından tanı­yanlar arasında “Hızır Nuri Ağabey” olarak anılan Nuri Özakyol’ un varlığı, ara­larında benim de bulunduğum çok dostu için, çok yerde, çok za­man, apayrı bir talih olmuştur. Devlet Tiyatrosu’nun ışık uzmanı Nuri Özakyol, sanatsal yeteneği ve teknik bilgisini bir­leştirip. 19 Mayıs Stadı’ ilk kez gece maçı oynanabilecek aydınlığa kavuşturmasının yanısıra, bir dostluk daha yaptı o gece Fikri Elma’ya. Jübilesinden tek kuruş gelir sağlayamadığını, üstüne üste­lik, cebinden dört bin beşyüz li­ra da borçlandığını öğrenince, büyük bir öfkeyle basın tribü­nüne fırladı ve... Tümüyle hem uzun yıllardan buyana, hem de üstün düzeyde bir saygınlıkla sürdürdüğü dostluğunun hatı­rını ortaya koyarak, ilk kez bir istekte bulundu gazeteci dostla­rından: “Olmayacak birşey isteye­ceğim sizden, arkadaşlar” dedi “Bu geceki jübileyi yapılma­mış sayalım ve... Fikri Elma için, sil baştan, yeni bir jübile düzenleyelim... Sizden kamuo­yunu bu konuda harekete ge­çirmenizi rica edeceğim... Ol­mayacak birşey gibi görünü­yor ama, yüreklerinizi ortaya koyarsanız, siz olmayacak işle­ri bile oldurabilirsiniz...” Nuri Özakyol’ un içtenlikli sevgisi ile basının içtenlikli ilgisi birleşince, o günlere değin görmeye alışık olma­dığımız bir tablo çıkıverdi ortaya. Kamuoyunu oluştur­mak amacıyla yayına başla­yan gazeteler, buna hiç de neden olmadığını birgün sonra anladılar. Çünkü bir­gün sonra gazeteler, kamuo­yunu oluşturmaya çalışmak bir yana, kamuoyunu yansıtmakta olduklarını farkettiler. Gazeteler, “Fikri Elma'nın jübi­lesi baştan yapılmalıdır” diye söze başlar başlamaz kamuoyu bir anda sesini yükseltmiş ve “Bu jübilenin hem de bir an ön­ce yapılması gerektiği” görüşü­nü duyurmaya başlamıştı. Türkiye Spor Yazarları Der­neği Başkanı rahmetli Namık Sevik, “Fikri Elma'ya karşı ya­pılan ayıbımızı bir an önce or­tadan kaldırmalıyız” görüşünü, spor servisi müdürü olduğu ga­zetesinde savunurken, bir yan­dan da dernek başkanı sıfatıyla bu konuda daha değişik temas­larda bulunuyordu. Sonunda Eskişehirspsor Başkanı Aydın Begiter’ den aldı­ğı “beklenen” müjdeyi, kendi de tüm Türkiye’ye verdi: “Eskişehir Valisi Sayın Mus­tafa Karaer ve Eskişehir Bele­diye Başkanı Savın Sabahattin Günday başta olmak üzere, Eskişehirspor Kulübü’nün tüm yö­neticileri ve oyuncuları, Fikri Elma'nın yeniden yapılacak jü­bilesine katılacak herkesi, yü­rekleri ve kucaklarıyla birlikte açtıkları Eskişehir Atatürk Stadı’nda bekliyorlar...” Bu müjde, yeni yeni müjde­lerin doğmasını sağladı Fikri Elma’nın aralıksız 22 yıl futbol oynadığı Ankara Demirspor Kulübü’’nün sahibi Devlet Demir­yolları, duvar afişleri ve gazete ilanlarıyla tüm Ankaralılar’a şu duyuruyu yaptı: “Fikri Elma'nın 5 Eylül 1969 günü Eskişehir'de yapılacak jü­bilesine katılmak isteyenler için aynı gün saat 10'da Ankara Garı’ndan özel bir tren kaldırı­lacaktır. Özel tren, jübilenin bitmesinden bir saat sonra Eskişehir Garı'ndan hareketle ak­şam Ankara’ya dönecektir. Bu özel trenle Ankara'dan Eskişe­hir’e gidiş ve Eskişehir’den An­kara’ya dönüş tamamen beda­va olup, yolculardan bilet ücre­ti alınmayacaktır.” Ankara’dan yolcular özel trenle Eskişehir'e gitmeye hazırlanırlarken, İstanbul’dan ise rahmetli Metin Oktay’la birlikte Türk futbolunun öteki efsane isimleri Can Bartu, Turgay Se­ren, Kadri Aytaç, Şükrü Güle­sin, Cihat Arman, Şeref Has, Selim Soydan da, Eskişehirspor takımıyla oynayacak “Şöhretler Karması"ndaki yerlerini almak üzere Eskişehir’e hareket edi­yorlardı. Bu sevgi fırtınasının dı­şında kalmayan Beşiktaş, Fe­nerbahçe, Galatasaray, Bursaspor, İstanbulspor, Vefa, Ankara Gücü, Gençler Birliği, İzmirspor ve Altay kulüpleri de, jübi­le maçında yer almaları için birer ikişer temsilcilerini Es­kişehir’e gönderiyorlardı. 5 Eylül 1969 günü Eski­şehir, hep hatırlamak istedi­ği günlerinden birini daha yaşadı. İğne atılsa yere düşme­yecek sözünü kanıtlarcasına yoğunluktaki bir topluluğun doldurduğu Eskişehir Ata­türk Stadı’nda o gün, Türk futbolunun en lezzetli maçı oy­nanmakla kalmadı, futbolumu­zun tarihsel kahramanlarıyla da, çağdaş genç oyuncularıyla da, vefalı seyircileriyle de ve... Eskişehir'in kadir bilir valisin­den, kadir bilir Belediye Başkanı’ndan, kadir bilir TCDD yöne­ticilerine, kadir bilir basının­dan, profesyonel kulüplerin ka­dir bilir yöneticilerine kadar imrenilesi ve özlenesi bir insan­lık, sevgi ve vefa tablosu oluştu­ruldu, tek tek tüm bu mozaik cevherlerden...

Etiketler:, , , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title