28 Mart 1993
Film İçinde Film
TRT televizyonunun “Bir Başka Gece” programının yapımcısı
Türker İnanoğlu, Ayhan Işık’lı, Belgin Doruk’lu, Ekrem Bora’lı, Hulusi Kentmen’li kadrolu ve fabrikatörün kızı ile kör kemancının aşkı konulu filmlerden sonra 1973 yılında
“Bir Başka Film” yapmak istedi ve...
“Küçük Kovboy” adlı bir film çevirmeye karar verdi.
İçinde bir tutam bile
İzzet Günay da, Fikret Hakan da, Eşref Kolçak da bulunmayan
“Küçük Kovboy”, Türkiye’nin ilk ve galiba da son
“western” filmi oldu.
“Küçük Kovboy” Türkiye’nin ilk ve son kovboy filmi olurken,
Türk sinemasının
Altay’lardan, Orta Asya’lar gelen özümün özü delikanlısı
Malkoçoğlu Cüneyt Arkın da, sanatına uluslararası bir boyut eklediği bu filmdeki yepyeni rolüyle, sadece
Türkiye’nin değil, tüm sinema dünyasının da ilk ve tek
Müslüman kovboyu
oldu.
Yapımcı
Türker İnanoğlu, Türkiye’nin
ve dünyanın ilk Müslüman kovboyu olması şerefinin tümünü
Cüneyt Arkın’ a
bırakmadı, ağır basan yoğun bir babalık sevgisinin de etkisiyle, bu şerefe oğlu
İlker İnanoğlu' yu da ortak etti.
“Küçük Kovboy” Göreme’ de çevrilirken, artistlerin aşklarını ve sevişmelerini olay yerinde anında izlemeyi ve okuyucularına günü gününe bildirmeyi ilke edinen
Türk magazin basını’ da kollarını sıvadı.
Filmcilerin
“motor” diyerek başlama emrini vermelerini beklemeye gerek duymayan magazin basınımızın
“cephe savaşçıları”, artistler sette yerlerini almadan, kendileri Göreme cephesindeki mevzilerinde yerlerini aldılar ama...
Yüreklerindeki sıkıntıyı bir türlü atamadılar, şöyle derinden bir rahat nefes alamadılar.
Bir artistin bir anlık süzük gözlü bakışından, iki senaryoluk ve üç romanlık aşk malzemesi üretebilecek yetenekte olmalarına karşın
Türk magazin basının deneyimli elemanlarının bu sıkıntısı,
“Küçük Kovboy” filminin başrol oyuncusunun yapısından ve yaşından ileri geliyordu.
İki haftalık film çekimi süresince üretmeyi planladıkları kaçak ve kaçamak aşk öykülerini, filmin başrolündeki oyuncusu üzerine kuramayacaklarını bildiklerinden, günlerdir kara kara düşünüyorlardı.
Çünkü başroldeki
İlker İnanoğlu henüz ya altı, ya yedi yaşlarında, nah bu kadarcık bir çocuktu ve... Bu çocuk yapısı ve bu çocuk yaşıyla kaçak ve kaçamak aşk yapmak bir yana, aşk sözcüğünün (a) harfini bile bilecek görgü ve bilgide değildi, henüz.
Bu nedenle de
“Turkish paparazzi” ler Türk halkına,
“Sette aralarında başlayan sıcak ilişkiyi daha sonra bir otelin barında pekiştiren yakışıklı filanca ile sinemamızın nefes kesen güzellikteki yeni umudu, sırtlarını peri bacalarına dayayarak seyrettikleri mehtabı, günün ilk ışıklarına kadar izlediler...” biçiminde haberler veremeyeceklerini biliyorlardı.
Türk magazin basını cephesindeki
“askerler” uzun uzun ve kara kara düşündükten sonra, çaresizlikten çareyi yine
Cüneyt Arkın’ a sarılmakta buldular. Film setinde
“doğurtacakları” aşk öyküsünün çatısını, Anayasa’dan sonra en fazla çiğnenen konu olan
“Cüneyt Arkın’ ın maceraları” üzerine kurmaya karar verdiler.
Yeni aşk öyküsünün kahramanı
Cüneyt Arkın olacaktı ama, öykünün öteki kahramanı kim olacaktı?
Cüneyt Arkın’ ın kendi kendine aşık olması, bir aşk öyküsü doğurtmak için elbette yeterli olamayacaktı. Bir öykünün aşk öyküsü olabilmesi için erkek tarafının yanısıra kesinlikle bir de kız tarafı gerekiyordu.
“Küçük Kovboy”un setinde kız tarafını ise, başlara taçlık, hastalara ilaçlık özelliğiyle sadece bir kişi, Fransız sinemasının
“az kullanılmış” yıldızı
Pascale Petit temsil ediyordu.
Türk magazin basını ne yapıp yapacaktı,
Cüneyt Arkın ile Pascale Petit arasında kırk derece ateşli bir aşk öyküsü yaratacaktı ama...
Ortada aşılması hiç de kolay olmayan bir engel vardı.
Pascale Petit bir
Fransız sanatçıydı ve doğal olarak da, Fransızca konuşuyordu. Erkek tarafı
Cüneyt Arkın ise bir
Türk sanatçıydı ve o da
doğal olarak
Türkçe konuşuyordu.
Fransızca bilmeyen
Cüneyt Arkın’ la, Türkçe bilmeyen
Pascale Petit birbirleriyle acaba nasıl anlaşabilecekler ve birbirlerine kırk derecelik ateşle acaba nasıl aşık olabileceklerdi?
Gazeteciler, cephede boş boş oturmaktansa, zamanlarını biraz da eğlenerek geçirmek için çeşitli yöntemler ve öykülerle birbirlerini
“işletirlerken”, bir iki gün sonra da film seti yavaştan yavaştan dolmaya başladı.
Bir gazeteci
Cüneyt Arkın'a gidiyor, tepelerinden güneş vuran dalların altında bir fotoğrafını çekmek istediğini söylerken bir başka gazeteci de
(Come, come... Very good, very good) diyerek elinden tuttuğu Fransız oyuncu
Pascale Petit'yi aynı dalların altına çekiyor ve...
Cüneyt Arkın la onu, güneş ışıklarının tepesinden vurup, yaprakları arasından süzüldüğü kocaman bir ceviz ağacı altında oluşan romantik ortamda bir araya getiriyordu.
Bir başka gazeteci ise, fotoğrafına sanatsal bir hava vermek istediğini söyleyerek
Cüneyt Arkın’ ı, Göreme' nin peri bacalarının önüne götürüyor, birkaç poz fotoğrafını çektikten sonra ise... Bir başka arkadaşının bir başka peri bacası altına götürdüğü
Pascale Petit’ye
, “The Turkish very good artist... The Turkish en büyük aktör” diye tanıttığı
Cüneyt Arkın’ ı göstererek, onunla birlikte bir fotoğrafını çekmek istediğini anlatmaya çalışıyordu.
Arkın ve Petit’ nin özel ricalar sonucu kimi yaprakların altında,kimi peri bacalarının önünde çekilen fotoğraflarıyla,
Cüneyt Arkın’ ın öğle sıcağında uyurken,
Pascale Petit' nin ise bir el aynası karşısında saçlarını tararken çekilen fotoğrafları yan yana getirildiğinde, ortaya kırk değil, belki de yüz kırk derece ateşli bir aşkın fotoromanı çıkıyordu.
“Küçük kovboy”u oynayan
İlker İnanoğlu’ ndan sonraki ikinci rolleri paylaşan
Cüneyt Arkın’la, Pascale Petit, filmin dış sahnelerinin çekildiği Göreme’ deki sette bir hafta, on gün süreyle her sabah karşılaştıklarında birbirlerine sadece
“Bonjour" dediler ama... Fotoğrafları yanayana sıralanarak ikisine de.
Leyla ile Mec
nun’ları,
Tahir ile Zühre'leri
, Romeo ile Juliet’ leri
kıskandıracak ateşte bir aşk yaşatılmış gibi yapılmak istendi.
Fakat... Kendilerini ne denli zorladırlarsa da, birbirleriyle ne denli yarıştılarsa da basınımızın deneyimli ve yetenekli magazin muhabirleri, yine de beceremediler
Arkın’ la Petit arasında ateşli bir aşk yaratmayı.
Basınımızı memnun edip, Göreme’deki film setinden eli boş döndermeyen tek kişi, yine
Türker İnanoğlu oldu.
Filmin yapımcısı olarak senaryoya bir banyo sahnesi ekletti ve... Hani Amerikan kovboy filmlerinde göremeye alışık olduğumuz, çamaşır teknesine benzeyen tahta banyolar vardır ya... Onlardan bir tane yaptırıp, Göreme'deki mağaralardan birine yerleştirdi...
Pascale Petit’ ye de,
“Hadi soyun da içine gir şu banyonun, bir güzel de yıkan” dedikten sonra, gözleri o zamana kadar çıplak bir kadın görmemiş başrol oyuncusu oğlu
İlker İnanoğlu’ yu mağaraya çağırdı, ona
Pascale teyzesine tas tas su döküyormuş gibi bir ek rol verdi.
Başta yaşının ve başının, daha sonra çocuk yapısının, daha daha sonra ise, filmin yapımcısı babasının kıyağıyla
İlker İnanoğlu, filmin bu en çekici sahnesinde,
Pascale Petit’nin en çekici görünümü önünde, sanki tahkikata çıkmış bir
Cumhuriyet Savcısı imiş gibi, her noktayı değerlendiren bir dikkatle, hem su dökerek, hem su döktüğü yerleri yan gözleriyle süzerek rolünü yaşadı da, oynadı da.
Böylece de
İlker İnanoğlu, “Küçük Kovboy” filminin setinde
Pascale Petit'yle bir aşk yaşamı paylaşamamış olmasına karşın, hem onun mahremiyetine girebilme büyük ikramiyesine konabildi, hem de bu sahne nedeniyle magazin muhabirlerine de büyük büyük ikramiyeler kazandırmış oldu.
Türk sinemasının ilk ve son western denemesi
"Küçük Kovboy” filminin, dünya sinemasına iki
Türk ve Müslüman kovboy kazandırması özelliği yaraşıra bir önemli özelliği de,
Cüneyt Arkın’ın “yapma aşk öyküsü” yükü taşımak zorunda kalmadığı bir filmi olmasıdır.
Etiketler:Cüneyt arkın, Küçük kovboy, magazin, Malkoçoğlu, Müslüman kovboy, Pascale Petit, Senaryo, Türk Sineması, Türker İnanoğlu, Western filmleri