07 Kasım 1993

Filtreli Sigara Vergisi Devlet Fedaisi!

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizle ilgili haberlerin giderek azalmaya başladıkları bugün­lerde size bu hafta da, o bölge­lerden onbeş, yirmi yıl önce yazdığım iki yazımı daha suna­cağım. Bu iki yazıyı da, aynı bölge­lerde bugün görülen haber ve röportaj kıtlığının, bugünkü değil ama, yıllar önceki neden­lerinden biri olarak değerlendi­rebilirsiniz. Bu iki yazımdan biri, bu bölgelerdeki özellikle hemen hemen tüm erkeklerin, hemen hemen her dakika ağızlarından düşürmedikleri sigaralarıyla il­gili gibi görünüyorsa da, aslında o bölgelerin insanına karşı ülkenin sorumlu kişilerinin, za­man zaman ne denli sorumsuz davrandıklarının, bölgeye nasıl yansıdığını göstermektedir. Bu yazımın adı "Filtreli Si­gara Vergisi"dir Kendi ise, buyurun okuyun işte, gerçekte Ankara'nın o bölgeye yansımasıdır. İstanbul'da da var ama sokaklarda dolaşıp, kollarının al­tındaki kutularda filtreli sigara satanlar, doğu illerimizde daha çok var. Tren istasyonlarında, oto­büs garajlarında ve kahvehane­lerde on, oniki yaşlarındaki ço­cuklar, kollarının altındaki ku­tularda sigara paketlerini gösterip, “Samsun var, Harman var, Maltepe var” diyerek dola­şıyorlar. Muş'tan başlayıp, doğuya gittikçe bu Samsun’lara, Harman’lara, Maltepe’lere, bir de “Bitlis'ler karışıyor. "Bitlis”, Türkiye’nin batı kesiminde bilinmeyen bir siga­radır. Doğu bölgemizde yaşa­yan halkın gereksinimini karşı­lamak için, doğu bölgemizde yapılır, doğu bölgemizde satılır. Bitlis sigarasının yapılışı ve sunuluşu gibi, fiyatı da halk içindir. 75 kuruştur. “75 kuruş, paketin üstünde yazılı olan fiyattır” dedi Muş’ta, Tarık Gürtop “Burada bu sigarayı 75 kuruştan satın alabilmiş on kişi gösterin ba­na, onunun da ellerini on kez öpeyim...” Çocukların kolları altındaki kutularda Bitlis’in fiyatı üç lira­dır. Oturduğumuz kahvehane­de, kutu dolaştırıp, sigara sat­maya çalışan çocuğa sordum: “Samsun kaça?” dedim. “On liradır” dedi “İstersen paketin başını yırtayım. Sarı uçludur.” Çocuğa, bu sigaraları nere­den ve kaça satın aldığını da sordum. “Ben satın alamam ki bu kadar sigarayı” dedi “Satarım, parasını götürürüm. Sattığım her paket üzerinden de karımı alırım.” Tarık Gürtop, bu işlerin nasıl olduğunu şöyle anlat­tı: “Aslında çocuk sigara­yı bayiden almıyor” dedi “Bayi sigarayı, aradaki başka adama satıyor. Aradaki o adam da, bu çocuklara dağıtıyor. Çocuklar sattıktan sonra da, onlardan paralarını topluyor. Aradaki adamın ticareti şudur. Bayi­den alırken peşin para verir. Çocuklara ise emanet verir, perakende toplar parasını.” "Bayiden kaça alır ve ço­cuklara ne kadar kar bırakır?” “Bayi, beşbuçuk liralık si­garayı, adamına göre altı lira­dan, altıbuçuk liradan satar. Çocuklar, on liradan perakendecilik yaparlar.” Sigara satan çocuğa döndü “Paket başına sana kaç lira kar veriyor adamın?” dedi. “Elli kuruş” dedi çocuk. Tarık Gürtop, yine bana döndü: “İşte böyledir bizim bura­larda bu işin ticareti” dedi “Fakat ben aslında şikayetçi değilim bu işten. Çünkü siga­radan devlet vergi alıyor. Ni­ye? Vatandaşına dağıtmak için, vatandaşına harcamak için. Devlet, şimdiye kadar si­garadan aldığı vergilerden şu çocuğa kaç kuruş harcamıştır ki?.. Oysa şimdi bu çocuk, aynı sigaradan paket başına elli kuruş, payına düşen vergiyi alıyor sayılmalı. Sarı uçlu Samsun içecek kadar parası olan kimse de, şu çocuğa elli kuruş filtreli sigara vergisi vermiş, n'olur yani?..” Size bugün sunacağım onbeş, yirmi yıl önceki bir yazımın başlığı ise, "Devlet Fedai­si". O yazım, "Sizin şimdi bura­da duyduğunuz ‘Devlet Fedai­si’ deyimini ben, Kilis'te duy­dum” cümlesiyle başlıyor ve şöyle devam ediyor: Etkin bir biçimde ayakta tut­mak zorunda oldukları “Devlet gücünü ve devlet saygınlığını", sadece parasal olanak yetersizli­ğinden, istediği ve inandığı et­kinlikte ayakta tutamayan dev­let memurunun, “Devlet fedai­si” durumuna düştüğünü de, Kilis'te gördüm. “Benim görevim, Kilis'te kaçakçılarla mücadele etmek, onları yakalamak ve kaçak­çılığı önlemektir" dedi Kilis Emniyet Amiri Erol İnce “Devlet bana bunun için para ödüyor, bana bu işi yapacağıma güvendiği için burada görev veriyor. Fakat..." Kilis Emniyet Amiri Erol İnce'nin “Fakat"ının arkası şöy­le geliyor: “Burada önce, kibar diyebi­leceğim yollarla rüşvet teklifiy­le karşılaşıyorsunuz. Bu tutma­dı mı? O zaman biraz kibar ol­mayan yollarla çıkar karşınıza aynı teklifler. Hangi yolla olur­sa olsun, mutlaka rüşvet alma­nızı sağlamak isterler. Biraz kibar olmayan yollarla yapılan tekliflerinde de başarılı ola­mazlarsa, bu kez aynı teklifi, kaba yollara başvurarak ya­parlar." "Rüşvetin kaba yollarla teklifi nasıl oluyor?" "Kaba yol dediğim, tehdit yoludur” dedi Erol ince 'Tele­fonla yapılır, imzasız mektup­larla yapılır, kulağa laf kon­durmakla yapılır. Bu da tut­mazsa, dördüncü yol denenir. Pusu kurarlar size. Pusuya dü­şürürler sizi.” Devletin bir dürüst memu­ru, bu onur kırıcı önerileri eli­nin tersiyle ittiğinde, öneri sa­hiplerine karşı açıkça savaş ilan etmiş sayılıyor burada. İşte bu noktada o memur, arkasında devletin maddi gücü­nü de görmek istiyor. “Adamlarda son model ara­balar var. Arazi vitesli araba­lar, hem de. Dağa, bayıra sürülebilen arabalar. Ben bu ara­baları, 1948 model bir jiple izlemek duru­mundayım. Ben bu jiple beş kilomet­re gidinceye kadar, yaka­lamakla yü­kümlü oldu­ğum kaçak­çı, elli kilometre yol al­mış oluvor.” Kilis Emniyet Amiri’nin bu "Savaş"ta bir güvensizliği de, belindeki tabancasından ile­ri geliyor. “Adamlarda 42’lik otoma­tik tüfekler var. Bende ise, bir Kırıkkale tabanca..." 42'lik otomatik tüfekli ka­çakçının karşısına Kırıkkale tabancasıyla çıkarılan polisten görev değil, ancak “Fedailik" beklenir. "Bir gece pusuya düşürül­düm. Kurşunlar yağmur gibi boşalıyordu. Karşı koymak ne kelime? Sadece hedef olmak­tan kurtuldum. Buna da, başa­rı diyorum." Bir de evi, bir de eşi, bir de çocukları vardır Erol İnce’nin. "Huzur kalmadı evimde... Eşim ve çocuklarım, her ak­şam eve dönüşümü kuşkuyla bekliyorlar. Geldiğimde, gözle görülür bir sevinç doğar evim­de...” Bir yıl olmuş Kilis'e atanalı, Erol İnce. "Emniyet Genel Müdürü’ne çıktım ve Kilis’ten alınmamı rica ettim” dedi, "Ankara'yı, İstanbul’u iste­miyorum” demiş "Trabzon'a, Çankırı’ya, Çorum’a, Bingöl’e, Erzincan'a, nereye olursa ol­sun, yeter ki alın beni buradan lütfen” demiş. Savaşında etkin bir yardımı­nı göremediği devletten Kilis Emniyet Amiri şimdi, savaş ala­nından çekilmek için yardım is­tiyor ve bekliyor: “Alın beni buradan" diyor "Lütfen, lütfen...” Özellikle Güneydoğu Ana­dolu bölgemizden artık bol bol haberler, röportajlar gelmiyor. "Nasıl olsa okuyan, kulak veren yok” diyerek, oralardaki meslekdaşlarımız, bu konula­rı, bu sorunları boşu boşuna yazmış olmak durumunda kalmak mı iste­miyorlar, yoksa?..

Etiketler:, , , , , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title