08 Mart 1992

Cezamın tutarı kaç para?..

BİR AVUKAT arka­daşım var. Cezae­vinde tutuklu ola­rak bulunan bir mü­vekkilinden yana pek dertli, son bir­kaç haftadır. “Adam, bir an ön­ce tutukluluk halinin kaldırılmasını ve cezaevinden çıka­rılmasını istiyor benden" di­yor. Avukat arkadaşım, bir devle­ti devlet yapan hukuk düze­ninden söz ediyormuş ona ve sözü döndürüp, dolaştırıp, ce­zaevinin koşullarına getiriyormuş: "İçerde canınız sıkıldı diye cezaevinden çıkabilmeniz mümkün değildir" diyormuş “Bir suçun karşılığı olan ceza­yı ödemeden kimse çıkamaz çünkü, cezaevinden." Müvekkili, geçen gün arka­daşımı karşısına oturtmuş ve sanki sınavdan geçiriyormuş gibi, soru üstüne soru sormuş avukatına: “Ben bir insan değil miyim?" olmuş ilk soru­su. "Estağfurullah" demiş arkadaşım. Müvekkili, devam et­miş: "Madem benim bir in­san olduğumu kabul ediyorsun” demiş “O halde benim hata yapabileceğimi de kabul edi­yor olmalısın.” Avukat arkadaşım, ya­rısını ağzında gevelediği, yarısını ağzından çıkara­bildiği sözcüklerle karşı­lık verebilmiş: “Hepimiz insanız" de­miş “Hepimiz hata ya­pabiliriz.” Müvekkili, gök gürültüleri gibi gürlemiş: "İnsan olan her kişi­nin hata yapması madem doğal karşılanıyor” demiş “O halde ben ne­den cezaevindeyim şim­di, bir hatamdan dolayı?” Avukat arkadaşım çan­tasından kalın bir kitap çıkarmış ve kimini göste­rerek, kimini yüksek ses­le okuyarak birkaç yasa maddesini açıklamış bo­zuk sinirli müvekkiline: “İnsanın hata yapması do­ğaldır ama" demiş "Kimi hata­lar vardır ki, onları yapmak tüm insanlara yasaklanmıştır. Doğal karşılanabilecek hatala­rın sınırlarını aşan bu yüksek dozlu hataların adına suç de­nir. Yapılması yasak olan bu hataları yapanlar, yasalara karşı davranmış olurlar, suç iş­lemiş sayılırlar ve sonuçta, bu suçun karşılığı cezayı ödemek zorunda kalırlar." Müvekkili yine sinirli bir ifa­deyle sormuş arkadaşıma: “İlle de parmaklıkların arka­sına mı kapatılmamız gereki­yor yani?" demiş “Kaç paraysa söylesinler, miktarı neyse öde­yelim cezamızı, kurtulalım...” Avukat arkadaşıma, bu kez ben bir iki sınav sorusu sor­dum: “Müvekkilin neyle suçlanı­yor?" dedim. Bir bankada veznedar olarak çalışıyormuş. Kurban Bayramı’nda karısını ve iki çocuğunu almış, İstanbul'a gelmiş, Hilton Oteli’nin kral dairesine yerleş­miş. Dört gün dört gece, krallar, kraliçeler, prensesler gibi eğlen­mişler Hilton dünyasında. "Ve dönüşte kendini, cezae­vinde buldu, tabii" dedi avukat arkadaşım. Birden anlayamadım: "Bir insanın eşi ve çocukla­rıyla Hilton Oteli'nde kalması suç mu ki?” diye sordum. Arkadaşım, Hilton Oteli’nde kalmanın elbette bir suç olama­yacağını söyledi. "Fakat Hilton Oteli’nin kral dairesinde dört gün, dört gece kaldıktan sonra, bu rüyalar tatilinin faturasını çalıştığın bankaya ödetmeye kalkarsan, işte onun adına suç derler" de­di "Ve her suçun cezası gibi, bu suçun cezasını da ödetirler in­sana..." Saf saf sordum arkadaşıma: "Suçun cezasını, adamı par­maklıklar arkasına atarak ödeteceklerine...” dedim "Ban­kanın kasasından Hilton Oteli'ne ne kadar para ödetmişse, o kadar parayı geri alsalardı ya adamdan..." Hukukta öyle şey olmazmış. "O zaman git, bir bankanın ya da büyük bir mağazanın ka­sasını soy... Yakalanmazsan milyonlarca liralarla kaç, kay­bol... Yakalanırsan, özür dile, çaldığın kadar parayı geri öde ve sayım suyum yok diyerek elini kolunu sallayarak işine dön... Olur mu hiç böyle şey, hukukta?..." Müvekkilim unutup, avukat arkadaşımın hukuku savun­ması karşısında bu kez ben onun müvekkilini ona karşı sa­vunmaya kalkıştım: “İnsandır, bir hatadır yap­mıştır" dedim “Bir hatayı ne­den bu kadar büyütüyorsunuz ki? Hangimiz hata yapmamı­şızdır?...” Avukat arkadaşım bozulur gibi oldu: “Ben şahsen hatanın böylesini yapmamışımdır" dedi “Belki elimden su bardağını kaydırmış, düşürmüşümdür ve bardağı hatta kırmışımdır... Yada kalabalıkta birinin ayağına basmışımdır... Fakat ailemle birlikte kaldığım bir otelin faturasını çalıştığım firmaya ödetmeye kalkışmak bir yana, bunu aklımdan bile geçirmemişimdir... Çünkü bu­nun adına hata denmez, düpe­düz suç denir...” Avukat arkadaşım bunları söyledikten sonra, benimle in­ce ince alay etmeye başladı: "Sen keşke gazeteci olma­saydın da hukukçu olsaydın” dedi “Senin hukukçu olduğun ülkede tek kişi bile cezaevine girmezdi... Hatta o ülkede, ce­zaevleri bile olmazdı...” “O nasıl olurdu?" dedim. “Kimsenin üstüne suç yakış­tırmıyorsun çünkü" dedi arka­daşım "Sadece suç yakıştır­makla da kalmıyorsun, suç ya­kıştırmadığın için, suçluyu da suçsuz çıkarıp, aklamış olu­yorsun... Senin hukukçulu­ğunda ortada ne suç kalıyor. Ne suçlu..." Laboratuarda suyu buharlaş­tırarak, yok etme yöntemiyle, hukukta “suç"u buharlaştırıp, yok etme yöntemini birbiriyle karıştıran eski bir bilim adamı sanıyor galiba, arkadaşım be­ni... Ya da... Lekeyi yok ederek kumaşı temizleyen kuru temiz­likçilere benzetiyor beni, bir yandan suçu buharlaştırıp yok ederken, öte yandan da kişiyi temize çıkardığımı sanarak…

Etiketler:, , , , , , , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title