Menü
Kategoriler
starmagazinbasyazi03ocak1993
Atatürk’e sahip çıkmak da gerek
03 Ocak 1993 1993
  Sırtımı, sabrınızın sağlamlığına daya­mak istiyorum... Başımı, hoşgörü­nüzün koruyucu gölgesine uzatmak istiyorum... Derdi­mi, öfkemi, yüreğinizin ko­runda eritmek istiyorum... Ve sizle bugün, bir kızgın­lığımı, bir öfkemi, bir derdi­mi paylaşmak istiyorum. Şikayet konum, İstan­bul’daki Atatürk Kütüphanesi’dir. Genellikle lise öğrencile­rine hizmet veren bu kütüp­haneden,  öğrenci olmayan kişiler de yararlanmaktadır­lar. Bu kişilerden biri de be­nim. Bir bilseniz kimlere karşın ve bir bilseniz o kim­lerin ne tür konuşmalarına, hitaplarına ve davranışlarına karşın yararlanmaya çalışı­rım, üstelik “Atatürk” adını da taşıyan o kütüphaneden... Yaşıma ve izin verin iç­tenlikle söyleyeyim, belirli bir kültür düzeyinin üstün­deki kişiler tarafından kolaylıkla tanınmamı sağlayan mesleksel kimliğime aldırmaksızın bana böylesine say­gısız davranışlarda bulunan o kütüphanedeki, o görevli personelin, gencecik lise öğ­rencilerine nasıl davrandık­larını da, onlara nasıl hitap ettiklerini de hemen her gi­dişimde, inceden inceden gözlemledim, hep. Ve bu ülkeyi sekiz yıl son­raki yeni yüzyılda yönetme­lerini umduğumuz o Cum­hurbaşkanı adaylarımızın, Başbakan adaylarımızın, hü­kümet üyesi adaylarımızın, doktor, mühendis, yargıç, avukat adaylarımızın, hiçbir insanın görmek hakkı olma­dığı bir saygısızlık ve kabalık karşısında nasıl da susup, boyunlarını eğdiklerine, na­sıl da kolayca sindiklerine gözlerimle tanık oldum. “İlerdeki günleri” ne özenle hazırlanmaya çalışan genç kişiler ile “gerideki günleri” ne dayanarak bugünkü yaşamlarına anlam katmaya çalışan kişilerin, bu amaçlarını gerçekleştirmek için geldikleri bir kütüpha­nede, kendileriyle “aynı dili konuşabilen” görevlilerle karşılaşmak istemeleri en doğal haklarıdır. Yaşamlarını apayrı bir çağda sürdürdüklerini tüm davranış biçimsizlikleri ve konuşma terbiyesizlikleriyle bağırırcasına “ilan eden” gö­revlilerle bir kütüphanede, hem de adı “Atatürk Kütüphanesi” olan bir kütüphane­de karşılaşmaları ise, ileriye bakan gençlerin de, gerideki “bir zamanlara” bakan ol­gunların da gözleri önüne, kara kara kapkara umutsuz­luk perdeleri germektedir. İşte, kapısından girer gir­mez karşılaşılan kimi görev­lilerinin, çağın koşullarına ve uygar insan ilişkilerinin ku­rallarına uyumsuzluklarındandır benim derdim, “Ata­türk Kütüphanesi” nden. “Atatürk” adına yakışır çağdaşlıkta kişiler görev yap­sınlar istiyorum, “Atatürk” adını taşıyan bu kuruluşta. Ve “Atatürk” adına layık bir düzene ve düzeye getiril­sin istiyorum “Atatürk” adı­nı taşıyan bu kütüphane... Sadece bu konuyu değil, bu konunun kafamda ve yü­reğimde oluşturduğu bir de önerimi paylaşmak istiyo­rum sizle.  İstanbul’daki “Atatürk Kütüphanesi” yanı sıra, Tür­kiye’nin neresinde olursa, “Atatürk” adını taşıyan tüm kuruluşlarımıza da bir mül­kiyet sorumluluğuyla sahip çıkmamızı öneriyorum size. Adı ister “Atatürk Kütüp­hanesi” olsun, ister “Atatürk Üniversitesi” olsun, ister “Atatürk Kültür Merkezi”, ister “Atatürk Stadyumu”, “Atatürk Sitesi”, “Atatürk Caddesi” olsun… “Atatürk” adını baş tacı olarak kullanan tüm kuru­luşların, bundan böyle tümü­müzün denetimimiz altında tutulmasını öneriyorum. Bu kuruluşların “birinci vazifesi”, Atatürk’e layık olabilmektir. Onların öncelikle, bu “vazife”lerini yerine getirip, ge­tirmedikleri denetlensin isti­yorum. Bunun kimler tarafından ve nasıl yapılması gerektiği konusunda ise... “Naçizane bir önerim var” demiyorum asla. “Uygulanması uğrunda yaşamımın son saniyesine değin savaşım vermeye ve...         Benimsenip, uygulanmasını sağlamak için yaşamımın son saniyesine değin davacı­sı ve takipçisi olacağıma hu­zurunuzda yemin ettiğim” bir de yöntem öneriyorum: Atatürk’ün adını taşıyan tüm kuruluşlar, yılda en az bir kez, özel bir denetçiler kurulu tarafından denetlenmelidir ve... İçlerinde “Atatürk” adını taşımaya layık görülmedikle­ri bu denetimler sonunda be­lirlenen kuruluşlardan “Ata­türk” adı, kesinlikle geri alınmalıdır. Bir otelin, “beş yıldız”ını sahip çıktığı denli bir titizlik­le en az, biz de bir mülkiyet sorumluluğuyla “Atatürk” adına sahip çıkmalıyız, artık. Rahatlık ve lüksünde ge­rileme olduğu saptanan her­hangi bir otelin elinden, bu özelliklerin simgesi  “beş yıl­dız” nasıl geri alınabiliyor­sa...                                                                                                 Bir çağdaşlık ve uygarlık simgesi “Atatürk” adı da, Türk ulusunu hak ettiği ve layık olduğu çağdaşlık ve uy­garlık düzeyinden uzak tu­tan tüm kuruluşların başla­rından koparılıp, geri alınma­lıdır. İşlevini, “Atatürk" adına layık olabileceği çağdaşlıkta ve uygarlıkta yapamayan bir kuruluşun, bu çağdaşlık ve uygarlık simgesini adında ta­şımaya hakkı yoktur, çünkü. Sadece “Atatürk” adını taşıyabilmek değil, “Atatürk’ çüyüm” diyebilmek de o kadar kolay olmamalıdır, artık. “Atatürk’ çüyüm” diyebil­menin de bir bedeli olmalı­dır. Atatürk’ü sevmek, Ata­türk’e hatta layık olabilmek yetmez... “Atatürk’ çüyüm” diyebil­mek için, Atatürk’e sahip çıkmak da gerekmelidir, hem de “birinci vazife” ola­rak, özellikle şimdilerde…
Bir Cevap Yazın
*
Menu Title