01 Mayıs 2011
24 Yıl Önce ve… Sonra
Sizi önce, 32 sayfa ileriye götüreceğim; sonra da oradan, birlikte 24 yıl geriye gideceğiz. Götüreceğim yeri de söyleyeyim mi?
Önce hazırlıklı olun: Diyarbakır Kapalı Cezaevi’ne gideceğiz.
Sonra sakin olun: Fazla değil, ya beş, bilemediniz 6 dakika tutacağım sizi orada.
Şimdi de sevinin: Birlikte kalkıp, yine buraya, bugünümüze döneceğiz.
Diyarbakır Kapalı Cezaevi’ne gitmemizin ilginç bir nedeni var:
Orada, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temeline dinamit koymuşcasına” ağır bir suçun sanığı, 10 aydan buyana tutuklu olarak bulunduruluyor. O kişi, ay sonunda önce cezaevinden çıkacak, sonra da “davullarla, zurnalarla uğurlanarak”, Ankara’ya, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne doğru yola çıkacak.
Biz, onu görmeye, onla konuşmaya gideceğiz şimdi, Diyarbakır Kapalı Cezaevi’ne. O neden gidecek Ankara’ya, onu biliyor musunuz? Meclis Dilekçe Komisyonu’na şikayet dilekçesi vermeye değil, elbette… Milletvekili olarak gidecek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne.
Neden bu denli kesin konuşuyorum, onu da söyleyeyim.
Çünkü kendisi, ay sonunda yapılacak milletvekili seçimlerine, partisinin liste başı adayı olarak katılıyor.
* * *
İşin içine 24 yıl geriyi ve Diyarbakır Kapalı Cezaevi’ni karıştırmasaydım, kimbilir kimden söz ettiğimi sanacaktınız. Oysa şimdi, 1987 yılındayız ve ilerideki yıllarda dillere destan olacak Diyarbakır Kapalı Cezaevi’ndeyiz. Buraya konuşmaya geldiğimiz kişi, adını ileriki yıllarda daha sık duyacağınız ünlü milletvekili Ahmet Türk…
O burada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütünlüğünü bozmak girişiminden on aydan buyana tutuklu bulunuyor.
Tutulduğu koğuşta, 117 kişi kalıyor. Onlar, koğuşun karşılıklı duvarları boyunca sıralı, birbirlerine bitiştirilmiş üçer katlı demir ranzalarda yatıyorlar. O ranzaların aralarındaki boşlukta yapıyoruz konuşmamızı Ahmet Türk’le. “Bizim milletimiz her zaman mağdurdan yana olmuştur” diyor. “Bu millet, açlığa susuzluğa dayanır ama, haksızlığa dayanamaz” diyor. “Mardin’de büyük bir oy patlaması bekliyorum” diyor. Konu genişledikçe, görüşleri derinleşiyor:
“Ne demek bu dönemde 141. ve 142. maddeler?” diyor. “Komunizm propagandası yapmak suçu ne demek? Demokrasilerde görüşlerin propagandasını yapmak suç olur mu hiç?” diyor.
“Bugün serbest bıraksalar, Türkiye’de Komunist Partisi kurulsa, bırakın iktidara gelmesini, inanın, yüzde bir bile oy alamaz. Bu korku nedendir?” diyor. Ve bir türlü akıl erdiremiyor, niçin burada olduğuna, burada niçin tutulduğuna…
* * *
Yıl 1987… İçinde bulunduğumuz dönemin koşulları, “12 Eylül” damgalı… Aylardan Kasım… Bu ayın 29’unda milletvekili seçimi var. 6 Kasım 1983 seçiminden sonra 29 Kasım 1987’de, Türkiye’de “12 Eylül” döneminin ikinci seçimi yapılacak. “Halkının mağdurdan yana olduğunu” çok iyi biliyor, Ahmet Türk. “Halkının kendisini, fikirlerinden ötürü de desteklediğini” çok iyi biliyor. “Kendisinin halkını tanıdığı kadar, halkının da kendisini tanıdığını” da çok iyi biliyor.
Ve tüm bu nedenlerden, 29 Kasım seçimlerinde milletvekili seçileceğini de çok iyi biliyor.
Ve hepsinden, hepsinden önemlisi, bir şeyi daha “çok iyi biliyor” Ahmet Türk.: “Cezaevinden ne zaman çıkacağını” da…
Diyarbakır Kapalı Cezaevi’ne birlikte yaptığımız gezimiz tamamdır…
24 yıl geriye gittik, cezaevinde sorgusuz sualsiz on aydır tutuklu olan siyaset adamı Ahmet Türk’ü gördük.
O, kısa bir süre sonra cezaevinden çıkacak, TBMM’ne girecek. Biz de şimdi 1987 yılından ve 12 Eylül döneminin ikliminden çıkacağız ve bugünümüze geri geleceğiz.
Burada, bir yandan bugünümüzdeki ileri demokrasi döneminin ilk milletvekili seçimine tanıklık edeceğiz… Bir yandan da ileri demokrasinin bir erdemine tanık olacağız:
Neden tutuklandıkları gibi, ne zaman çıkacakları da belli olmayan kimi tutukluların, bir “ileri demokrasi erdemi” sayesinde, cezaevlerinden ne zaman çıkacaklarının çok iyi bilinebildiğine tanık olacağız…
Etiketler:12 Eylül, 29 Kasım seçimleri, Ahmet Türk, demokrasi, Diyarbakır Kapalı Cezaevi, ileri demokrasi, TBMM