01 Ağustos 2013

Anneannemin Para Keseleri

 

Silivri’de 5 Ağustos 2013 tarihinde Prof. Dr. Mehmet Haberal’la birlikte, onu yakından tanıyabilen tümümüzün neşesi de, sevinci de, tebessümü de özgürlüklerine kavuştular.

Onların özgürlüklerine kavuştuğunu gören derin üzüntüler ve kara kara düşünceler, kendilerini benim kovmamı beklemediler, yıllardır işgal altında tuttukları yüreğimdeki ve beynimdeki cephelerinden bir anda çıktılar, geldikleri gibi gittiler.

Onlar gittikten sonra yaptığım ilk işim, bu sayfanın başlığındaki fotoğrafımın işine son vermek oldu.

O fotoğrafım, tüm üzüntü ve kara düşüncelerimi yüzüme yansıtıyordu. Eski okurlarımın 1952 yılından bu yana önce gazetelerden, sonra televizyonlardan tanıdıkları içtenlikli tebessümümü, 4 yıl 4 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldığı 5 Ağustos’un sevinciyle getirdim, sizin karşınızdaki, sayfamızın tepesindeki yerine oturttum.

Bunlardan sonra sıra, ailemizin tüm bireylerinin bir ortak kararını uygulamaya geldi.

Bu kararımıza göre, “105 yıllık bir aile mirasımızı” cezaevinden çıktığı gün aile dostumuz Prof. Mehmet Haberal’a, ailemizin armağanı olarak benim vermem gerekiyordu.

Armağanımız, dış görünümüyle bir çift para kesesiydi… İki kesenin de, önünde ve arkasındaki tüm köşelerinde, eski harflerle işlenmiş birer sözcük vardı. Bu dört sözcüğün her biri, bir insanın, bir toplumun ve bir ulusun en doğal ve en insansal haklarını dile getiriyordu.

Bu sözcüklerden biri, yüzyıllardır seslendirilmeyen “Hürriyet” sözcüğü idi ve Türk toplumunda özgürlük kavramına yüzyıllarca duyulan özlemin sancısını dile getiriyordu.

“Adalet”, “Kardeşlik” ve “Eşitlik” sözcükleri ise, keselerin işlendikleri köşelerinde, yine yüzlerce yıllık sabırları ve umutlarıyla, insanların yaşamlarında hak ettikleri yerlerini alacakları günü bekliyorlardı.

II. Abdülhamid’in uzun yıllar süren “Baskı dönemi”nden sonra 24 Temmuz 1908 tarihinde Meşruiyet’in ilanıyla “Hürriyet”e kavuşan Osmanlılar, bu coşku ve mutluluklarını, Twitter, Facebook ya da e-posta ve cep telefonu mesajlarıyla değil, üzerlerine kendi elleriyle işledikleri para keselerini birbirlerine göstererek paylaşıyorlardı.

Günümüzde hemen her kişinin cebinde bir telefon bulunması örneği, o dönemde de doğal olarak, hemen her kişi cebinde bir para kesesi taşıyordu.

Bir ev hanımı müşteri, bakkaldan aldığı iki kilo pirincin bedelini ödemek için içinden para çıkardığı kesesinin dışını bakkal efendiye özellikle gösterirken, bakkal efendi de müşterisinden geri kalmıyor, para üstü olarak vereceği bozuklukları çekmecesinden değil, özellikle para kesesinden çıkarıyordu.

Sonra da müşteri ev hanımıyla, satıcı bakkal efendi, para keselerini tokuştururlarcasına havaya kaldırıyorlar, üzerlerinde birinin kendi işlediği, ötekinin evde eşinin işlediği “sihirli sözcükleri” birbirlerine göstererek, bundan sonra “insanca ve hakça” yaşayacaklarına inandıkları yepyeni bir dönemi, “şerefe” demek gereği duymadan, şerefe kutluyorlardı.

Okul öğrencileri, genç kızlar, delikanlılar, ev hanımları, babalar, dedeler, nineler, üzerlerinde Fransız Devrimi’nin yükseldiği ve Meşrutiyet’le Türkiye’ye gelen “Hürriyet, Eşitlik ve Kardeşlik” temel taşlarına Türkiye’de eklenen “Adalet” temel taşıyla “insanca yaşayacakları” bir devlet yapısına sahip olacaklarının mutluluğunu ve gururunu duyumsuyorlardı.

Bu dört temel taşının üzerinde kurulacak devlet yönetimi, baskılardan, korkulardan, iftira ve fitnelerden bunalan halka, nefes aldıran imbat etkisiyle, insan olduklarının uyarısını yapıyor, onların insan olduklarının ayırdına varmalarını sağlıyor, tek tek birey ve topluca millet olarak tümünü, insanlık onurunun doyumsuz tadını duyumsayacakları çağdaş bir yaşama hazırlıyordu.

Rahmetli anneannemin, yaşamı süresince canlılığını özenle koruduğu ve çocukluğumuzda zaman zaman biz altı torununa gözleri yaşararak yansıttığı o günlerindeki coşkusunu biz de, yaşamımız süresince değerli bir aile mirasımız olarak aynı özenle koruduk. Ve onun, biri eşi dedem, öteki kendi için üzerlerine “Adalet, Hürriyet, Eşitlik, Kardeşlik” sözcüklerini işlediği iki adet para kesesini, zaman zaman nöbetleşerek evlerimizin baş köşelerinde, gözlerimizin önünde koruduk.

İşte, 4 yıl 4 ay tutuklu bulundurulduğu cezaevinden çıktıktan iki gün sonra, Prof. Dr. Mehmet Haberal’a ailemizin bir armağanı olarak vermek görevini üstlendiğim 105 yıllık aile mirasımız, bu iki para kesesiydi.

O para keselerinin üzerlerine işlenen sözcüklerin gerçek anlamını en iyi bilen ve o sözcüklerin simgelediği kavramları en iyi yaşatacak olan kişinin, Prof. Haberal olduğuna inanıyoruz çünkü.

Anneannemin 1908 yılında yaşadığı coşkunun ve sevincin aynını, umarım ve dilerim, 2000’li yıllarda torunlarım da yaşarlar.

Aynen 1776 yılında dedeleri “Bağımsızlık Bildirgesi”ni imzalayan bugünkü Amerikalı torunlar gibi, 1789 yılında dedeleri “İnsan Hakları ve Yurttaşlık Bildirgesi”ni imzalayan bugünkü Fransız torunlar gibi…

Etiketler:, , , , , , , , , , , , , , , , ,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title