01 Ekim 2010

Barış Ne Zaman Oy Verecek Anayasa’ya

  Yalnızca “deniz görmüş” kesimimizle, “deniz görmemiş” kesimimiz arasında değil, on yaşındaki torunum Barış’ımla benim aramda da ciddi bir gerginlik yarattı geçen ay, anayasa oylaması. Ben Barış’a “olmaz öyle şey, küçük bey” diye dayattıkça, o binbir dereden su getirdi, “neden olmaz öyle şey” savımı, kendi mantık çerçevesi içinde çürütmeye kalkıştı. Dede-torun arasındaki bu görüş ayrılığının sonunda nereye varacağı, ilk iki günde belli oldu. Sonunda anladım ki, ya ben ona “Anlatmak istediğimi” bir türlü anlatamamışım, ya da o, benim anlatmak istediklerimi özellikle mi desem, inadına mı desem, anlamak istememiş, anlamamakta direnmiş. Barış’la referandum öncesi günlerde yaşadığımız gerginlikle, parti başkanlarının birbirleri arasında yarattıkları ve onunla yaşayabildikleri gerginliğin başlama zamanları arasında fark yoktur. Gazetelerde, televizyonlarda parti başkanlarını okuya okuya, dinleye dinleye, o da hepimiz gibi iki ay her gün “Anayasa’yla yattı, Anayasa’yla kalktı” ve… Oylama gününe yaklaştığımızda, “Ben de oy vereceğim” diye tutturmaya başladı. Onu incitmemeye özen göstererek, kendisini bu sevdasından caydırmaya çalıştım ama pek de başarılı olamadım. “Bu konuda sen bir karar verebilecek durumda değilsin, şimdilik” dedim. “Sen henüz ilkokulda okuyan bir öğrencisin… Biraz daha okuman, biraz daha bir şeyler öğrenmen, çevreni ve çevrendekileri daha ayrıntılı tanımalısın ki, ancak ondan sonra karar verebilesin neyin doğru, neyin yanlış olduğuna…” “Tam dört yıldır okuyorum, bir hafta sonra da okullar açılacak, beşinci sınıfa başlayacağım dedeciğim” dedi. “Ondan önce de iki yıl ana okuluna gittim. Benim de artık bir şeyler öğrendiğimi, bir şeyler bildiğimi lütfen kabul et.” Barış son altı yılda anaokulunda da, ilköğretim okulunda da elbette çok şeyler öğrendi ama… İlköğretim okulu beşinci sınıfındaki bir öğrencinin Anayasa halk oylamasında oy veremeyeceğini bir türlü öğrenmedi, hatta öğrenmek istemedi. “Bu Anayasa tüm Türk vatandaşları için yapılmıyor mu, dede?” “Evet, doğru.” “Peki, ben de bir Türk vatandaşı değil miyim?.. Bu Anayasa benim için de yapılmıyor mu?” “O da doğru.” “Madem vatandaşlar kendileri için yapılan bir Anayasa’ya ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ diyerek, kendi Anayasa’larını kendileri seçmiş olacaklar, o halde ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ demek hakkı bana neden tanınmıyor? Hani demokrasilerde hepimiz eşittik?..” Konuyu biraz daha açıklamam gerektiğini anladım: “Bu Anayasa’nın senin gözünde ‘iyi’ ya da ‘kötü’ olduğuna karar verebilmen için onu tane tane okuman gerekir, içinde ne olduğu ve ne olmadığını anlaman gerekir” dedim. “Şimdi dürüst olarak söyle bana: Sen bu Anayasa’yı okuyup, anlayabilecek denli yetiştin mi? Hadi okudun diyelim. Yeni getirilen maddelerin ne amaçla oraya yerleştirildiğini görebilecek misin?” “Okulda dört yıl boş boş oturmadım ki, dedeciğim… Okuma yazmayı elbette biliyorum, hem de su gibi okuyabiliyorum.” “Peki, okuyacağın o maddelerin içinde nelerin olduğunu, nelerin olmadığını görebilecek misin? Kafa yapın bunu anlayabilecek denli gelişti mi, olgunlaştı mı?” “Anlamadıklarımı size, anneme, babama, ağabeylerime, amcalarıma sorarım, öğrenirim.” Ben Barış’a, bu konudaki kararını başka kişilerin anlattıklarına göre değil de, kendi görüşü doğrultusunda vermesinin doğru olacağını anlatmaya çalıştım; o nedenle biraz daha olgunlaşması, birçok şey daha öğrenmesi gerektiğini söyledim ama… Nedense beni ya anlamadı ya da anlamak istemedi… Ya da bana belli etmek istemedi ne düşündüğünü… Bir ulusun geleceği konusunda karar verebilmek için ne biraz daha olgunlaşmasına, ne de birçok şey daha öğrenmesine gerek olmadığını galiba Barış da biliyor da… Sanırım yalnızca yaşının küçük olmasına üzülüyor, şimdilik…

Etiketler:,

YASAL UYARI: Bu sitede yer alan tüm içerik, METE AKYOL'a aittir. METE AKYOL'un yazılı izni olmadan, bu içeriğin kopyalanması, imzalı veya imzasız kullanılması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Menu Title