Menü
Kategoriler
Mitoloji Dünyasının Işığı, Demokrasi Dünyasını da Aydınlatıyor…
01 Aralık 2015 2015
  Yunan mitolojisinin kahramanlarından Sisyphos büyük bir suç işlemişti ama suçunun ne olduğunu kimse kesin olarak bilmiyordu. Kimilerine göre Tanrı’ların gizini çalmıştı, kimilerine göre Ölüm’ü zincirlerle bağlayıp, demir kapılar arkasına kapatmıştı, kimilerine göre de Tanrı’lardan birinin kaybolan kızının yerini, Korent Kalesi’ne su verilmesi karşılığında açıklamıştı. Özellikle Ölüm’ü zincirleyip, demir kapılar arkasına kapatması Tanrı’ların gücünü zayıflatmış, Ölüm’ün ortalarda olmadığı dünyada bellerine kadar uzamış sakallarıyla dolaşanların ölümsüz insan görüntüleri, toplumsal dengeyi sarsmaya başlamıştı. Sisyphos’un suçu kesin değildi ama ona verilen ceza, kesindi; cezaların en büyüğüydü. Bu ceza, dik bir dağın eteğindeki dev bir kayayı tüm gece boyunca iterek dağın tepesine çıkarmak ve güneş doğmadan önce dağın zirvesine oturtmaktı. * * * Akşamın ilk karanlığı yeryüzünü kaplarken Sisyphos, cezasını çekmek için kayanın arkasına geçmiş, tüm bedensel gücünü kullanarak dev boyuttaki ve dev ağırlıktaki yükünü iterek, dağın tepesine doğru çıkarmaya başlamıştı. Dağın tepesine yaklaştığı her adımda kol ve sırt kasları dayanmaktan, bacak kasları direnmekten, yüz kasları onuruna toz kondurmamak özeninden geriliyor, alnından ter damlaları akıyor, fakat tüm bu güçlüklere karşın bu en büyük cezayı o, yıpranmayan umuduyla çekmeyi sürdürüyordu. Sisyphos gecenin sonuna doğru kayayı dağın tepesine çıkarıp, zirvenin üstüne oturtmak üzereyken, sanki görünmeyen bir güç arkadan itmişçesine, kaya birden dağın tepesinden yuvarlanmış, dağın eteklerindeki eski yerine düşmüştü. Sisyphos güneş doğmadan kayayı dağın zirvesine oturtamamış, cezasını çekememişti. Yılmamış, yüksünmemiş, umudunu yitirmemişti. Aşağı inmiş, yine kayanın arkasına geçmiş ve yine yüreğindeki aynı sağlam umutla, yükünü yine iterek dağın zirvesine çıkarmaya başlamıştı. Zirvede bir gün önceki “görünmeyen” güç, kendini ikinci gün de göstermişti. Sisyphos kayayı yine güneş doğmadan dağın üzerine oturturken kaya yine birden kaymış ve yine dağın tepesinden, eteğine yuvarlanmıştı. Aynı olay üçüncü gün de, dördüncü, beşinci gün de yinelenince ve onları izleyen günlerde de yinelenmeyi sürdürünce, Sisyphos kendine verilen en büyük cezanın, bedensel gücünün yok edilmesi olmadığının ayırdına varmış ve “en büyük ceza”nın gerçekte ne olduğunu görmüştü: Mitoloji dünyasının tanrılarının verdikleri en büyük ceza, onun “umudunu yok etmek” idi. Bu gerçeği gördükten sonra Sisyphos, o dev kayayı her gece iterek dağın zirvesine çıkardı, her sabah gün ışırken onun dağdan yuvarlanışını seyretti, sonra yeniden dağın eteklerine indi, o kayayı yeniden dağın tepesine çıkardı. Kasları çok gerildi, alnından çok ter aktı, bedeni çok yoruldu; fakat umudunu hiçbir zaman yıpratmadı, umuduna hiçbir zaman toz kondurtmadı. Ve dev kayanın her yuvarlandığında onu, hiçbir zaman yıpranmasına izin vermediği umudunun gücüyle yeniden dağın eteklerinden yukarıya doğru itmeye başladı, yeniden dağın tepesine çıkardı, yeniden tepeden aşağı yuvarlanmasını seyretti. Bedeninin zorlanmasına karşın Sisyphos, sağlamlığını koruduğu umuduyla Tanrıların bile karşısında yenilmezliğini korudu, Tanrılar tarafından bile yenilemedi. Homeros’tan Sophocles’e, Dostoyevski’den Camus’ya değin birçok düşünür ve yazar, Sisyphos’un öyküsünü insanlar dünyasına yansıtırlarken onun elbette, güçlükler ve baskılar karşısındaki bedensel gücünün üstünlüğünü alkışlıyor değillerdi. Onlar, Sisyphos’un “yenilmeyen umudu”nu tüm gelecek kuşaklara, “insanın en güçlü dayanağı” olarak tanıtıyorlardı. Günümüzün demokrasi dünyasında sahnelenen beklenmedik inişler ve çıkışlar karşısında ne yapacağını bilemeyen kişiler için Sisyphos, hiçbir zaman “yıpratılamayan ve hiçbir zaman yenilgiye uğratılamayan sağlam umudu”yla canlı bir örnek oluşturmaktadır. Anımsatmamızın gereği var mı bilmiyoruz ama, zararının olmadığını biliyoruz: “Bugün muhtaç olduğumuz kudret, yüreklerimizdeki sağlam umutta mevcuttur…” Bugün ve… Her dara düştüğümüzde…
Bir Cevap Yazın
*
Menu Title