19 Nisan 1992
Satılık caka var…
İNCiR de değildir, üzüm de değildir...
Fındık, fıstık, tütün, pamuk da değildir...
Türkiye'de
en çok üretilen ürün,
“caka”dır.
Çünkü
en kolay onu üretebiliyoruz.
Sadece en çok ürettiğimiz değil... Ülkede en çok satılan ürünümüzdür de caka.
Üretimi kadar, cakanın satışı da kolaydır çünkü.
Caka satmanın özel bir yeri ve özel bir zamanı yoktur. Ülkenin her yerinde ve ayın her gününde, günün de her saatinde, kolaylıkla caka satılabilir.
İlk bakışta belirli kişilerin tekelinde olduğu sanılan caka üretimi ve caka satışı, aslında tüm vatandaşlara açık bir rekabet alanıdır. Bu konuda özel bir öğrenime ya da deneyime gereksinim duyulmadığı için, belirli koşul ve kurallara uyulmak zorunluluğu olmadığı için, dileyen her kişi dilediği yerde ve dilediği zamanda, dilediği kadar ve dilediği gibi caka satabilir.
Her yiğidin kendine özgü bir yoğurt yeme biçimi olduğu gibi, her meslek sahibi kişinin de, kendine özgü caka üretme ve caka satma biçimi vardır.
Dar gelirli memurun eline beklenmedik bir ikramiye, hesapta olmayan toplu bir para geçtiğinde... İsterseniz gizli gizli gözetleyin onu. Kasap dükkanında alacaktır soluğu ve oracıkta kaşla göz arasında üretip, yine oracıkta, kaşla göz arasında satacaktır cakasını.
Kasabın hemen her günkü müşterilerinin önünde iki kilo kıyma, üç kilo kuşbaşı et satın alabilmesi, cakasını satabilmesi için yeterli olacaktır ona.
Kimileri ise çok kolay üretebilmelerine karşın, kolay kolay satamazlar cakalarını.
Tutabilecek kafası olmadığı için de tuta tuta ancak palto tutabilmekle kendine bir yol açan ve bir yer bulan müdürün genellisi, kendi elleriyle yapıp, kendi kendine ürettiği cakasını, ne mal olduğunu bilen çevresindekilere kolay kolay satamayacağını bildiği için, öncelikle, bu cakayı satabileceği kişilerden bir çevre oluşturmak zorunda olduğunu bilir. Bu çevrenin oluşmasından sonra ancak başlayabilecektir cakasını satmaya.
“Patron dün akşam bizim eve kahve içmeye geldi" cümlesi de,
“Şu masamın üstündeki elma şekerini bu sabah patron verdi bana” cümlesi de, müdürlerin genellilerinin, ancak kendi elleriyle oluşturabildikleri çevrelerinde satabilecekleri türden cakalarıdır.
En kolay caka satanlar listesinde eskiden futbolcular ve sinema oyuncuları baş sıraları alırlardı. Şimdilerde televizyonda yüzü görünenler de en çok caka satanlar listesinin başlarına oturdular.
Futbolcular caka satışlarını eskiden yürüyüşleriyle yaparlardı, şimdi ise otomobilleriyle yapıyorlar bu işi.
Yolda yürürken omuzlarını biraz yukarı kaldırması ve sağa sola bakarken başı yerine, bedeninin bel üstü bölümünü döndürmesi, cakasını satabilmesi için bir futbolcuya yeterli olabiliyordu.
Şimdi ise, daha da kolaylaştı bu işler. Lüks bir otomobilin direksiyonuna geçip, kendilerini tanıyan gözleri göz ucuyla süzüp, onları gördüğünü belli etmeden, önlerinden yavaş yavaş geçerek cakalarını satmak, hem daha kolay oluyor, hem de giderek moda oluyor.
Film yıldızlarının büyük bir bölümü, caka satmak için yeni yöntemler geliştirmediler.
Onlar hala, yirmi otuz yıl önceki yöntemleriyle satıyorlar cakalarını. Yine en pahalı giysilerini giyiyorlar ve içlerinden sanki
’Türk çocukları" marşını söylüyorlarmış gibi,
“gözler ileri, başlar yukarı" yürüyüş biçimlerini bugün de sürdürüyorlar.
Aralarındaki birkaç akıllısı ise, üye olabildikleri vakıfların genel kurul toplantılarına katılarak, beyaz perdenin dışında da bir değer olduklarını kanıtlama çabalarıyla yapabiliyorlar caka satışlarını.
Onların caka satış pazarlarına, televizyonda yüzü görünenler de girdiler ama...
Bu nesnenin öylesine bol alıcısı olduğu için hiçbiri, ötekinin pazar payını etkilemiyor. Tümü rahat rahat ve bol bol satabiliyor çakasını.
Çapkın, ne denli çok kadın tanıdığını söyleyerek satıyor cakasını. Vurguncunun caka satabilmesi için ise, laf arasında, yeni aldığı yalısından, milyarlık otomobilinden söz açması yeterli olabiliyor.
Politikacılar, değişik yerlerde satıyorlar cakalarını. Kimi meclis kürsüsünde, kimi miting kürsüsünde, kimi de köy kahvesinde caka satıyor.
Politikacının talihi bol olanı ile gazeteciden dostu bol olanı ise, talihlerinin dozuna, dostlarının mevkilerine göre, gazetelerde ya da televizyonlarda satabiliyorlar cakalarını.
Parlamentoya girmeye layık görülmemesine karşın, başına devlet kuşcuğu kondurulan politikacı olma heveslileri ise, günde üç kez aynaya bakıp, ancak kendilerine satabiliyorlar cakalarını.
Demokrasilere yakışmayan görüntülerinin ve varlıklarının bedelini bu tür kişiler, ellerinde kalan cakalarıyla ödüyorlar.
Aslında her caka satışının gerisinde, ortaya çıkarılmak istenmeyen bir gerçek saklıdır.
Kasaptan iki kilo kıyma, üç kilo kuşbaşı et isteyerek caka satan dar gelirli memur aslında, altı aydan beri ağzına bir lokma et koyamadığı gerçeğini saklamaktadır.
Sporcunun omuzlarını oynatarak sattığı cakasının arkasındaki gerçek ise, sahada ayaklarını tam olarak oynatamadığı gerçeğidir.
Türkiye’nin
en büyük talihsizliği, ülkede bu kadar alıcısı olan cakasını, dış pazarlarda satamamasıdır.
Ne yazık ki bizim yerli üretimimiz cakamız, dış dünya pazarlarında para etmiyor.
Keşke dış pazarlarda da caka satabilseydik...
O zaman tüm üretimimizi yurt dışına gönderirdik, tüm cakamızı yurtdışında satardık ve...
Hiç değilse, yurt içinde birbirimize caka satmaktan kurtulurduk da... Kimbilir, başka ürünler üretmeye çalışabilirdik, belki...
Etiketler:aklını kullanamayanlar, boş işler, Caka, caka satma, dar gelir, demokrasi, futbolcular, heves, incir, kandırma, rekabet, ukala, üretim