01 Temmuz 1975
Kestane ve Kabuğu
Hürriyet Gazetesi
Kabuğundan çıkan kestane, beğense de, beğenmese de, kabuğunu değiştiremez.
Kabuğu ne denli çirkin olursa olsun kestane her yıl, yine o çirkin kabuğunun içine girer ve yine yetişip gün ışığına çıktıktan sonra, kabuğunu yine beğenmez.
Kestanelerin, beğenmedikleri kabuklarını değiştirebilecek ne güçleri vardır, ne de seçenekleri vardır. Beğenmedikleri kabukları, kaderidir kestanelerin.
Mevlüt Polat, bir kestane değildir. Fakat, kabuğundan çıkıp, gözleri gün ışığında aydınlandıktan sonra ancak görebildiği kabuğunu, kestaneden farksız biçimde, Mevlüt Polat da beğenmemektedir. Ve şimdi var gücüyle, bu kabuğunu değiştirmeye uğraşmaktadır.
Çünkü, Mevlüt Polat da biliyor artık…
İçinde yetiştiği ve ne olduğunu, ne olmadığını şimdi görebildiği kabuğu, onun kaderi değildir. Bu kabuk değiştirilebilir. Bu kabuğu değiştirebilecek göçü de, seçeneği de vardır Mevlüt Polat’ın.
“ Ben, köyün o yoksul, o kısa geçim koşulları altında, binbir zorlukla yetişmemi kaderim diye kabul edip, çocuklarımın da aynı zor koşullar altında ve bu kabuk içinde yetişmelerine razı olamazdım. İçinden çıkıp da gördüğüm aynı kabuğun içine sokamazdım çocuklarımı. Bu nedenle terk ettim köyümü, bu nedenle indim şehire...”
Mevlüt Polat, Sivas’ta, Demiryolları Fabrikası’nın
“Oksijen evi” nde çatışan bir işçidir. Yaptığı iş, oksijen tüplerine oksijen doldurmaktır. Aldığı para ise,
“her şeyiyle birlikte 1750 liradır.”
“Her gün iki gazete alırım. Bir Cumhuriyet, bir HÜRRİYET alırım. İkisinin de her satırını, son noktasına kadar okurum.
Bir de, gözümü açmaya yarayan kitaplar okurum. Okumamın şu faydasını görüyorum.
Okudukça, benim dışımdaki dünyayı görüyorum. Dünyayı gördükçe, içinden çıktığım kabuğu da daha iyi görüyorum. Yoksulluğumuzun, sefaletimizin, kaderimiz olmadığını anladım artık. Şimdi tek amacım var. Üç çocuğumu, kendi yetiştiğim kabuktan daha güzel bir kabuk içinde yetiştirmek İstiyorum. Ne kadar güzel bir kabuk içinde yetişirlerse, o kadar faydalı kişiler olurlar memlekete.
Fakat bu koşullar altında, kolay olmuyor bu amacıma ulaşmam. Şu anda, Sivas’ın iç mahallesinde oturmaya gücüm yetmiyor. Evim, kenar mahallededir. Tek odalı bir evdir. Eşim ve üç çocuğumla birlikte, bu tek odada yaşıyoruz. Şikayetim, evimin tek odalı olmasından değildir, şehrin kenar mahallesinde olmasındandır.”
“Çok mu farkeder senin için, evinin kenar mahallede olması. Mevlüt?"
“ Benim için farketmese bile, çocuklarım için çok farkeder” dedi. “Çünkü Sivas’ın kenar mahallelerinde hep, köyden inenler oturur. Çocuklarım sokakta hep, o köylülerin çocuklarıyla oynuyorlar, onların etkisi altında büyüyorlar. Ben onları köyden kurtarmak için şehire getirdim, fakat bu kez köy bizi şehirde yakaladı. Bu nedenle, batıya, ya da güneye göç etmek istiyorum. Orada, şehirli çocuklar arasında büyüsünler, şehirde yetişsinler İstiyorum çocuklarım.”
Mevlüt Polat’la gece bir kahvede görüşüyorduk. Eşimi otelde bırakmıştım. Otele uğradık önce. Eşimi de aldık otomobile ve birlikte, Aydoğan mahallesine. Mevlüt Polat'ın evine doğru yola koyulduk.
Aydoğan mahallesinin çukurlu, tümsekli yollarında sallanmaya başladığımız an Mevlüt Polat kulağıma eğildi, fısıldadı:
“Kestane ve kabuk meselemizi yengeye sen anlat da, fakirhanemizi çirkin görmesin” dedi. “Biliyorsun, abim... Daha çirkin bir kabuktan çıkıp da geldik biz buraya…”
Etiketler:hürriyet, kabuk değiştirmek, kader, Kestane, okumanın faydaları, sefalet