Menü
Kategoriler
7kasim1993basyazi
Cumhuriyet’in 70. yılında “AZINLIKLAR”
07 Kasım 1993 1993
Aramızdaki ve karşı­mızdaki düşmanla­rımız bir yandan Türkiye'nin sınırla­rını ve Türk halkı­nın sinirlerini zor­larken, bir avuç sa­natçımız ise, dört elle sarılıp sahiplendikleri öz varlığımız Cumhuriyetimizin 70’inci doğum yılını, ortak sanatsal eylemleriyle kutlamaya ha­zırlanıyor. Atatürk’ün Cumhuriyet’le birlikte oluşturduğu çağdaş kültür ikliminde yeşe­ren nadide sanatçılarımız, kendilerinin yetiştikleri bu iklimde olgunlaşan meyvele­rini şimdi Türk ulusuna ve tüm müzik dünyasına suna­rak ayrıca, varlıklarını borçlu oldukları Atatürk'e şükran borçlarını da ödüyorlar. Çağın en üstün yorum dü­zeyine ulaşmış sanatçıları­mızdan İdil Biret, Güher ve Süher Pekinel ve Hüse­yin Sermet, bu “görev”lerini daha önce kaydedilen plaklarıyla yerine getirebilmişlerdi ama... Müzik dünyasında ay­nı düzeye ulaşabilmeleri­ne karşın kimi sanatçılarımız ise, uluslararası mü­zik piyasasına sunulabilecekleri plaklarını kaydedebilme olanağını bugüne değin bulamamışlardı. Müzik yapımcısı Ömer Umar bu olanağı şimdi, bu sanatçılarımıza da sağladı. Cumhuri­yet’imizin 70. yılı nede­niyle gerçekleştirilmesine başlanan ve 12 compact disk’ten oluşan bu projey­le Suna Kan, Ayşegül Sa­rıca, Ayla Erduran, Ru­şen Güneş ve Cihat Aş­kın da, bir yandan Cumhuriyet’imizin 70. yılını bu ortak dev yapıtla kut­larken, Atatürk'e bir de böylesi bir sanatsal ey­lemleriyle şükran borçla­rını ödemiş olacaklar. Bilmeyenler bilsinler, bilmek istemeyenler ise artık öğrenebilsinler diye Atatürk'ün, Cumhuri­yetimizle birlikte yurda getirdiği bu kültür iklimini şöyle bir hatırlatalım: Cumhuriyet’imizin ila­nından üç dört ay sonra, 1924 yılında, Atatürk’ün ulus adı­na duyduğu gereksinim so­nucu Ankara'da, “Musiki Muallim Mektebi” kurul­muştur. İstanbul'daki “Muzıka-i Hümayun" ise, Ankara’ya getirmiş ve çalışmalarını burada, “Riyaseticumhur Filarmoni Orkestrası” adıyla sürdür­müştür. Bu orkestra daha sonra, bugün “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası" adını alarak bugünkü dev sanat kurumuna dönüşmüştür. Ülkede çok sesli müziğin yanısıra, tiyatronun da bilim­sel yöntemlerle uygulanabil­mesi ve daha da önemlisi, halk tarafından benimsenebilmesi için Atatürk, 1936 yı­lında Ankara Devlet Konser­vatuarı’nın kurulmasını sağ­lamıştır. Ankara Devlet Konserva­tuarı’nın müzik bölümü, bü­yük Alman bestecisi Paul Hindemith tarafından, sahne sanatları bölümü ise, döne­min önde gelen tiyatro yönet­menlerinden Carl Ebert tara­fından kurulmuştur. İlerdeki yıllarda üçü de uluslararası boyutta birer besteci olan A. Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin ve Necil Kazım Akses gibi genç müzikçiler, çok sesli müzik alanında kompozisyon öğre­nimi için Cumhuriyetin ilk yıllarında dış ülkelere gönde­rilmişlerdir. Atatürk'ün bu konudaki duyarlığını da, ondan buyruk almışçasına bir disiplinle sür­düren İsmet İnönü'nün döneminde ise, Devlet Konser­vatuarı Tatbikat Sahnesi'nde tiyatronun yanısıra ilk opera temsillerine de başlan­mıştır. İki yıl sonra, 1948’de ise, Ankara Devlet Operası ku­rulmuştur. Yine aynı yıl Türkiye Bü­yük Millet Meclisi’ nde kabul edilen “Harika Çocuklar Kanunu" adlı yasayla ilk olarak İdil Biret ve Suna Kan, mü­zik öğrenimi için Fransa'ya gönderilmişlerdir. Cumhuriyet’in işte o dönem­lerinde Cumhurbaşkanlarımız ve milletvekillerimiz, ça­ğın gereği doğrultusunda ül­kede bir kültür iklimi oluşturmaya çalışıyorlar, Türk ulusunun da dış dünyadaki çağdaşlarıyla aynı kültür atmosferinde gelişmesini amaçlıyorlardı. O yıllardaki bu amaç, da­ha sonraki yıllarda saptırılın­ca ve bu amaca ulaşabilmek için harcanan çabalardan vaz­geçilince, elimizde sadece, Cumhuriyet’in bu amaç için oluşturduğu kurumlarımız ve bu amaç için yetiştirdiği ulus­lararası sanatçılarımız kaldı. Cumhurbaşkanlığı Sen­foni Orkestrası’nın, Ankara Oda Orkestrasının, Ankara Devlet Operası’nın, Ankara Devlet Konservatuarı'nın yanı sıra şimdi,kimi Cumhuri­yet’in belirli bir döneminin o ikliminde yetişen, kimi de o iklimi kafasında yaşatarak yetişen A. Adnan Saygun da, Ulvi Cemal Erkin de, Necil Kazım Akses de, İdil Biret, Suna Kan, Ayşegül Sarıca, Ayla Erduran, Ruşen Güneş, Cihat Aşkın, Gürer Aykal, Güher Pekinel, Süher Peki­nel, Hüseyin Sermet, Verda Erman, Gülsin Onay, Ren­gim Gökmen, Erol Erdinç de, ne üzücüdür ki, tüm başa­rıları ve çağdaşlıklarıyla, aynı Cumhuriyet’in bugünlerdeki döneminde, bu ulusun içinde birer "azınlık mensubu" ola­rak kalmışlardır. Onlar, Cumhuriyet’in 70. yılını kutlamak amacıyla gerçekleştirmekte oldukları 12 Compact Disk’ten oluşan yapıtlarıyla Atatürk'e şükran borçlarının bir taksidini daha öderlerken, galiba bugünkü yöneticilerin büyük bir bölü­müne de ayrıca, “Cumhuri­yet, bir dönemin de işte bu amaçlar doğrultusunda da halka hizmet ederdi” hatır­latması yapıyor olacaklar.
Bir Cevap Yazın
*
Menu Title